Insurtech V.2

Sigorta şirketletlerinin teknolojiyle, deyim yerindeyse, imtihanı devam ediyor. En eskisi beş yıl önce kurulmuş bebek şirketler yüz yıllık sigorta ve reasürans şirketleri tarafından kapışılıyor. Peki bu furya nasıl devam ediyor ve nereye varacak? Otomatizasyon, teknoloji kullanımı ve dijitalizasyon yarışında öne geçmek sigorta şirketlerine bekledikleri avantajları sağlayıp, rakiplerine fark atabilmelerine yardım edecek mi?

Sigorta şirketleri ile çalışan ve “start-up” olarak adlandırabileceğimiz yaklaşık 1.220 şirket piyasada faaliyet göstermekte. Şimdiye kadar topladıkları yatırım ise 18 milyar Dolar civarında. Konunun popülerliğiyle birlikte bu rakamın artması da kaçınılmaz. Hatta bu tür şirketlere yatırımın Hollywood ünlüleri arasında bile giderek yaygınlaştığını söyleyebiliriz.

Bu kadar çok teknoloji şirketinin olması kendi aralarında gruplara ayrılmalarına ve bu alanlardaki ürünler konusunda uzmanlaşmalarına da yol açtı. Otomotiv, çalışan hakları, ticari faaliyetler, sağlık ve seyahat alanında ürünler geliştiren şirketler bir yanda; altyapı, eğitim, fiyat karşılaştırma ve tüketici yönetimi alanlarında faaliyet gösteren  ise başka bir yanda. Faaliyet gösterdikleri alanlar gruplaştırıldığında karşımıza ondört farklı kategori çıkmakta.

Sigorta sektöründe bu genç şirketlerin kısa süreli çalışmaları sonucu ortaya çıkan köklü yenilikler de söz konusu. Bu yeniliklerin en büyüğü kuşkusuz giderek yaygınlaşan araç paylaşım sistemleri ve bu sistemlerin ihtiyacı olan özel sigorta çözümleri. Araç paylaşımının temel dimaik olduğu sistemler sorumluluk ve kaza branşlarında geleneksel sigorta ürünlerinden farklı çözümlere ihtiyaç duymakta.

Diğer bir yenilik ise kullandığın kadar sigortalan olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz pay-as-you-go modeli. Bu, müşteri segmentasyonun ve ürün özelleştirilmesinin doruk noktasına çıktığı bir model. Müşteri verilerinin çok iyi analiz edilebilmesi ile kullanım alışkanlıkları ve tercihlere bağlı olarak talep edilen anda ve talep edilen süre kadar sigorta teminatı oluşturulabilmekte.

Yukarıda saydığımız modeller farklı şekil ve seviyelerde olsa da sigorta sektöründe bir şekilde kullanageldiğimiz uygulamalar. Yapay zekayla çalışan bir uygulama tarafından yatırım ve sigorta ihtiyaçlarınızın değerlendirilmesi ve size özel çözümler sunulabilmesi ise yepyeni bir alan. Sigorta talebinizin yeterliliği veya sizin dahi aklınıza gelmeyen risklerinize karşı nasıl bir teminata ihtiyaç duyabileceğiniz ileri analiz teknikleri ve yapay zeka ile operasyonel risk en aza indirilerek size bildirilmekte. Sadece teknik analiz alanında değil, hasardan risk analizlerine kadar sigorta sektörünün her sürecine uygulanabilecek bu tür uygulamalar ile otomatizasyon amacına ulaşıyor olacak.

Sigorta ve reasürans şirketlerinin teknolojik gelişmelere, bünyeleri içerisinde verdikleri cevaplar ise benzerlik taşımakta. Nedeni ise, herhangi bir şirketten sadece çözüm almanın istedikleri pazar payını kendilerine sağlayamayacak olması. Allianz ve Munich Re gibi büyük gruplar kendi bünyelerinde bir innovasyon ekibi kurmayı tercih ederken AIG ve Aviva gibi gruplar direk veya indirek olarak start-up şirketlere yatırım yapmakta. Kendi innovasyon ekibini kurmanın maliyeti doğal olarak çok yüksek. Hem piyasada yeterli deneyime sahip profesyonellerin sayısı az, hem de gereken teknoloji görece yeni olduğu için maliyetli. Ancak seçenekler içerisinde en etkili sonucu da kendi innovasyon ekibini kurabilen şirketler elde etmekte.

Bu şirketlerde kültürel değişim, hem kullanılan bütçenin büyüklüğü, hem de projelerin üst yönetim tarafından yüzde yüz sahiplenilmesinden dolayı daha etkili gerçekleşebiliyor. Mevcut süreçlerin yenilenmesi ve personelin bu değişime uyum sağlayabilmesi diğer seçeneklere göre hızla sağlanabiliyor. Yeni teknolojilere erişim ise dolayısıyla daha kolay gerçekleşiyor.

Teknoloji yarışında hemen bütün şirketlerin karşısına çıkan önemli bir sorun ise hukuki uyum. Insurtech sadece sigorta şirketleri için değil düzenleyici kurumlar için de çok yeni bir konu ve henüz rekabet şartlarının ve tüketici haklarının nasıl korunması gerektiği gibi önemli detaylar tam olarak açığa kavuşturulmuş değil. Avrupa Birliği ülkelerinde düzenleyici kurumların yaklaşımı “bekle ve gör” şeklinde olabilirken, bazı Asya ülkelerinde konunun hiç ilerlemesine izin verilmeden kapatılabiliyor. Faaliyet gösterdikleri yerel pazarın koşullarına bağlı olan uluslararası gruplar ise bu uygulama farklılıklarından büyük zarar görebiliyor.

Kendi innovasyon ekibini kurma aynı zamanda dijitalizasyon veya otomatizasyon gibi innovasyonun doğal sonuçlarını da herhangi bir ek çaba gerektirmeden beraberinde getiriyor. İnnovasyon ekibi kurmanın maliyetini ölçekleri gereği makul bulmayan şirketler ise kendi dijital laboratuvarlarını (digital lab) oluşturabiliyorlar. Digital laboratuvarların en önemli bileşenleri hızlandırıcı (accelerator) ve inkübatör (incubator). Bu iki unsur fikirlerin ham halinden uygulanabilir hale gelmesini sağlayan süreçleri gerçekleştirmekte. Şirketler yine bu iki unsuru kendi bünyelerinde oluşturabilir veya başka şirketlerin bu tür oluşumlarına sponsor olarak kullanabilirler. Örneğin Swiss Re’nin Hindistan’da kurduğu Insurtech Accelerator ilk olarak verdiğimiz gruba girerken, AIG’nin plug&play insurance uygulaması ikinci grupta değerlendirilebilir.

Teknoloji ve sigorta ilişkisi henüz kısa bir geçmişe sahip olmasına rağmen, şirketler hızla arayı kapatmaktalar. Türkiye piyasasında tersi olmasına rağmen, birçok Avrupa Birliği ülkesinde sigorta şirketleri teknoloji yarışında bankaları geride bırakmış durumdalar.  Bu durum, Türkiye piyasasında da sigorta ve teknoloji ilişkisinin nasıl bir yol izleyebileceği konusunda fikir vermekte. Sigorta şirketlerinin teknoloji yarışında verimliliği nasıl merkeze koydukları ise birsonraki yazının konusu olacak.

#Insurtech, #PayAsYouGo, #Plug&Play, #InsurtechAccelerator, #Innovation, #DigitalLab, #Incubator, #ZeynepStefan

 1,367 total views,  1 views today

0 replies

Leave a Reply

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Leave a Reply

Your email address will not be published.