Kapı çalana açılır!
Koçluk benim için şimdiye kadar aldığım, öğrendiğim, özümsediğim, gördüğüm, dinlediğim, kulak arkası ettiğim, unuttuğum, verdiğim kısacası önceki beni şimdiki bene, şimdiki beni de gelecekteki bene taşıyacak bir köprü oldu. Bu köprü ilk olarak 2015 yılında Dilek Hanım’la tanışmamla temellerini attı. Bu tarihten itibaren koyduğum her tuğla ile tek yönlü olarak ilerledi. Şubat ayından itibaren ise artık diğer şeridi inşa etmeye başladım. Dolayısıyla koçluk benim için öncelikle iki şeritli bir köprü. Alegorik olarak köprü terimini kullanmakla birlikte aslında anlamı gerçek bir iletişim aracı olması. Henüz başında olduğum ve katılmaktan büyük bir zevk aldığım eğitim ile bu iletişebilme kabiliyetim iki yönlü hale gelerek olması gereken forma kavuşmaya, en azından gerçek anlamda başlamış olacak.
Yaptığım işi, risk yöneticiliği ve olduğum sektörü, sigorta-reasürans sektörünü, hayatımın önüme koyduğu tesadüfler olarak görmeme rağmen bu tesadüflerin kişiliğimle, önceliklerimle, hedeflerimle, tutkularımla ve korkularımla çok benzeştiğini düşünürüm çoğu zaman. Şans eseri sigorta sektörüne girmeme ve biraz da şans eseri risk yöneticisi olmama rağmen ilk günden itibaren başka bir işi seçmeyi veya başka bir sektöre geçmeyi hiç düşünmedim. Birçok ilgi alanım oldu, ancak hepsi sigorta sektöründe yaratmak istediğim değer ve risk yöneticisi olarak gerçekleştirmek istediğim değişim çevresinde şekillendi. İşte bu harmoninin son meyvesi ise koçluk yolunda attığım ilk adımım oldu. Bu adım aslında benim için bir hesaplaşma, olumlu bir hesaplaşma hamlesi. Şimdiye kadar hayatıma dokunan bütün aile üyelerim, arkadaşlarım, çalışma arkadaşlarım ve tanıdığım-tanımadığım ancak bana bir şeyler katan, bir şeyleri farklı düşünmeme yol açan, bakış açımı değiştirmemi sağlayan herkes koç olma kararımın şekillenmesine, bu unvan(!) ile ne başarmak istediğime etki eden değişkenler. Halen artmaya ve beni şekillendirme devam eden bu miras aslında dışarıdan çok sakin görünen ancak katmanının altında magmadan dolayı fokur fokur kaynayan bir gayzer. Yer kabuğunu kırıp büyük bir kratere yol açmadan önce yapabileceği ilk şey kendine yeterli bir çıkış yolu bulmak. İşte koçluk eğitimi de benim için böyle bir yol bulma eylemi.
Nasıl gayzer yeryüzüne ulaşmak için bir rota dahilinde ilerliyorsa bir koçun rotası da 5C modeli olarak ortaya çıkmakta. Koç ve danışanın karşılıklı ilk bakışmasından başlayarak son cümlenin noktasına kadar genel çerçeveyi çizen 5C modeli aslında bir kullanma kılavuzu. Ne yapılacağını anlatan ancak asıl farkı ve değeri yaratan bileşeni, yani stili koça bırakan bir kılavuz. Koçu kesinlikle sınırlamayan, tam tersine özgür bırakan bir çit, bir uzak sınır kapısı. Bu sınır kapısına kadar olabildiğine geniş, yemyeşil, huzur veren bir ‘Der Englischer Garten’ benim için koçluk serüveni. Makro perspektifte bu huzur, mikro perspektifte ise bütün canlıları ile olabildiğince kalabalık bir ekosistem. Bilinçsiz bilinçlilik adımında bu yeşilin tadını olabildiğinde çıkaracağım. Şimdi ise bilinçli bilinçsizlik adımında defter sayfalarını karıştıran, bir sonraki dakikayı kafasında tartan, bazen sıradaki sorusunu düşünmekten danışanını doğru dürüst dinleyemeyen bir koç adayı. Ama ulaşmak istediği harika bahçeyi düşleyen ve bir gün ulaşacağına emin bir koç adayı!
Genel olarak iddialıyım, bu iddianın da arkasını doldurmayı severim. Bazılarına fazla gelirim, ama bu benim farkında olduğum bir durum değildir. Sanki parfümüm gibi, bana çok doğal gelir. Halbuki herkesin benim geçtiğimi anladığı, benimle bütünleşen parfümüm. Bu parfümü bulmam kolay olmadı. Çok denedim, çok eledim, çok yanıldım. Ancak hiç vazgeçmedim! Bulunca da bir daha bırakmadım. Aklımda başka bir seçenek veya başka bir marka kalmadı. İşte benim koçluk serüvenim böyle bir serüven. İstediğim, beni gerçekten yansıtan bir şekle ulaşıncaya kadar sürekli deneyeceğim, sürekli yanılacağım, bir sonraki adımım belki bir öncekinden farklı olacak, belki saçmalayacağım, belki denemekten yorulacağım ancak hiçbir zaman başlamamış olmayı dilemeyeceğim. Ta ki koçluğun, bu harika yaklaşımın, parfümüm gibi doğal bir parçam olduğunu fark edeceğim ana kadar. İşte o zaman ‘Bir dakika!’ diyeceğim. Aslında olmuş, aslında bilinçsiz bir şekilde bilinçli olmuşum ve bunu belki de çok sonra fark etmişim. Sence buna değer mi? Kesinlikle!!!
İşte o ana, o AHA-Moment’e kadar benden 5 saat koçluk denemesi yapmam istendiğinde 20 saat yapacağım, sayfalarca not alıp defalarca tekrar tekrar okuyacağım. Bu iletişim sanatını annemle uygulayacağım, oğlumla veya biraz daha büyüdüğünde kızımla. Ne hata yapmak zor gelecek ne de bu hataların düzeltilmesi. Geri bildirim verirken kendilerini dikkatle dinlediğim için bana teşekkür eden eğitmenlerime şaşıracağım, çünkü bunu dünyanın en normal şeyi kabul edeceğim. Belki şimdilik nasıl uygulamam gerekeceğini bilmeyeceğim ancak nasıl uygulamamam gerekeceğini hemen anlayacağım. Belki şu anda eğitmenlerimi taklit edeceğim, kitaplardan sorular aşıracağım, garip garip danışanımın yüzüne bakacağım. Ta ki bunlar benim için günlük rutin oluncaya kadar. Ta ki sorduğum soruların içeriği veya uzunluğu (!) beni rahatsız etmeyene kadar. İşte o ona kadar, işte o bilince kadar, işte o bilinçsiz bilinçlilik seviyesine kadar ne kadar sık görüşme yaptığım, kimlerle görüştüğüm, hangi şehirden oldukları, hangi meslekten oldukları, ne kadar kazandıkları veya hayatlarının hangi aşamasında oldukları önemli olmayacak. Cinsiyetlerine karşı kör, eğitim seviyelerine karşı kayıtsız olacağım. Tek ilgilendiğim danışanımın onu ‘her an etkileyen her şeyi’ anlatmaya başlayacağı ilk cümleden itibaren dinlemek ve sadece onu dinlemek olacak.
Tıpkı ‘Blockchain’le alakalı verdiğim sıralı bir eğitimde fark ettiğim gibi. Ağustos ayı içerisinde bir hafta acentelerin yer aldığı bir meslek grubuna, aldığım davete istinaden sigorta ve reasürans sektörünü gerçek anlamda değiştirecek bir teknoloji harikası olan ‘Blockchain’i anlatıyordum. Zoom uygulamasından yüzün üstünde dinleyici katılmıştı Türkiye’nin her yerinden. Sonra katılımcılara baktığımda Adana’da katılan birçok acentenin olduğunu ve beni atletleriyle dinlediğini fark ettim😊 Normaldi aslında, Ağustos sıcağında beni takım elbiseleriyle dinlemelerini beklemiyordum, her ne kadar ben onların karşısına gayet formel kıyafetlerle çıkmış olsam bile. Bir hafta sonra da Zurich’teydim. Harika bir teknede İsviçreli sigortacılardan oluşan ‘Creme de la Creme’ bir gruba da aynı konuyu anlatıyordum. Birden yine bir ‘AHA-Moment’ yaşadım. İşte hayatımda aradığım zenginlik! Adanalı acenteler ile İsviçreli aileden zengin yatırımcıların ortak noktası ‘Blockchain’i bir de benden dinlemek olmuştu. Bundan daha harika ne olabilir ki! İşte koçluk serüvenimde de varmak istediğim zenginliğin ufak bir göstergesi. Şimdiye kadar Batman’da bir acente ile de görüştüm, büyük bir şirketin görevinden yeni ayrılan CEO’su ile de. Çok genç bir öğrenci ile de, hayatını kitap okumaya adamış yaşlı bir bilge ile de. Her gün görüştüğüm iş arkadaşım ile de, on yıla yakın bir zamandır görmediğim çook eski bir arkadaşım ile de. Üstelik sadece anadilimde de değil, İngilizce de, Almanca da, İtalyanca da bu yolculukla aradığım çeşitliliği bana sağlayacak ve kendilerini zenginleştirmek için öncelikle koçları olan beni zenginleştirecekler. Ne kadar harika değil mi?!
#ZeynepStefan, #ExecutiveCoaching, #AboutMe, #AizaConsulting
2,162 total views, 6 views today