SVB Düşerken…

Silicon Valley Bank! İsmi bile ne kadar çok şey vaat ediyor değil mi? Bu yazıyı bir risk yönetimi güzellemesine çevirme niyetim yok, ancak ne yazık ki her yol Roma’ya çıkar!

Kaliforniya merkezli, genellikle girişimcileri fonlayan Silicon Valley Bank (SVB) FDIC (Federal Deposit Insurance Corporation) tarafından kapatıldı. Aslında günler önce bu yazıyı hazırlamıştım, ancak böyle zamanlarda en iyisi toz bulutunun inmesini ve konuşanların susmasını beklemektir. Resim sonrasında netleşir ve aslında ne olduğu görülür.  Evet risk yönetimi zayıftı, evet çok temel bankacılık göstergeleri krizin geldiğini önceden haber veriyordu ve yine evet ki herkes her şeyi biliyordu.

En başa dönelim. Risk yönetimi aslında temel olarak bir basite indirgeme sürecidir. Değişkenleri, senaryoları, bileşenleri değerlendirirsiniz ve iki çıktıya ulaşmayı hedeflersiniz: Evet, bu karar benim risk iştahımın altındadır, dolayısıyla yapıyorum. Hayır, bu karar benim risk iştahımı aşar, reddediyorum veya kabul sınırlarıma çekilmesi için gerçekleştireceğim planlamaların sonrasında kabul ediyorum. Senaryo analizlerinin, sayısallaştırma teknolojilerinin ve biz risk yöneticilerinin sıklıkla kullandığı metodolojilerin bu kadar geliştiği bir dönemde bu soruya verilen cevaplar eskisinden daha net ve gerçeğe yakındır. Dikkate almadığınız değişken kalmaz, göz ardı etseniz bile etkisinin sınırlı olduğu ön kabulünü yaparsınız. Bütün hazırlıkların ardından halen o risk, %95 veya %99 güven aralığının dışında kalmış olabilir. Bu da zaten sizin önceden kabul ettiğiniz bir kayıp seviyesidir. Bunları ben biliyorum, SVP risk yönetim ekibi eminim benden daha iyi biliyordur, raporlamanın yapıldığı bağımsız yönetim kurulu üyeleri de çok iyi biliyordur. Dolayısıyla hiçbir şey sürpriz değildir ve bizim gördüğümüz resim alınan riskin sonuçlarıdır. SVP bir risk aldı. Kaybetti. Çok normal. Normal olmayan sonrasında iletilen talepler. 209 milyar Dolar değerinde toplam varlık ve sadece 40 saatte çekilen 42 milyar Dolar ile birlikte tamamen batan bir iş modeli.

Bir ‘Minsky Anı’ (Minsky’s Moment) vardır ve şahsen favorimdir. Finansal sistemlerin istikrardan istikrarsızlığa geçtiği o ilk an. Aslında her şeyin mübah olmaya başladığı sıfır noktası.  İşte o andan sonra ne rasyonalite kalır ne FDIC tarafından sağlanacak teminatın sınırlandırılacak olması kuralı ne de risk alanın kaybetmeyi de göze aldığı gerçeği. Peki bu an yaşandıktan sonra düzenleyici kurum hiçbir şekilde müdahale etmemeli miydi? Kesinlikle etmeliydi. Ancak iş planları açıklandığında, SVP Yönetim Kurulu tarafından onaylanan risk iştahı ilk aşıldığında yani yıllar önce. Evet piyasaların gelişmesi için bir miktar deregülasyon faydalıdır. Ancak hissedarlar, tüketiciler ve diğer paydaşlar bu aşımın sonuçlarını ve risk gerçekleştiğinde ne kadar teminatla korunacaklarını bilmelidir. Üstelik SVP’de bu aşım durumunun bir seferlik olmadığını da görüyoruz. Bilinçli ve kendini tekrarlayan bir esnetme. Dolayısıyla kesinlikle bir risk yönetimi zafiyeti değil ancak düzenleyici kurum çerçevesinde kesinlikle bir basiretsizlik örneği.  Düzenleyici kurum eminim birçok kez SVP’nin kapısını çalmak istemiştir ancak gerekli dirayeti göstererek gidememiştir. İşte basiretsizlik burada. Yeri geldiğinde ‘ben risk görmüyorum’ diyen cahillere karşı Wall Street’deki ‘korkusuz kız’ gibi durabilmekte. (Bir başka favorim)

Ancak burada dikkatinizi çekmek istediğim başka bir aşınma da var. SVP’nin iş modeline dahil ettiği ‘start-up’ların ve fon sahiplerinin 21. Yüzyılın bence iktisattaki en büyük keşiflerinden biriyle de vurulduğunu düşünüyorum: ‘Community-Based Economy’. Kendi kapalı devre ekonomik faaliyet döngüsünün yaratılması: Fikirler bizden, müşteriler bizden, yatırımcılar da bizden. 2016’da başlayan mentorluk hayatımda bu yapının suiistimal edilmediği bir örneğe ne yazık ki rastlamadım. Özellikle yatırımcı ayağında kendilerinin bile takip etmediği ve inanmadığı fikirleri veya projeleri arkadaşlarına ve yakın çevrelerine sunan insanlar: ‘Ben battım, sen de bat’ veya ‘sen de batarsan en azından ben batışımı biraz daha kurtarabilirim.’ İtalyancada çok güzel bir deyiş vardır: ‘Tutti colpevoli nessuno colpevole’ (Herkes suçluysa hiç kimse suçlu değildir). ‘Community-Based Economics’ de işte bu çok eski ve İtalyanlar arasında çok ünlü özdeyişin günümüzdeki izdüşümü.

#ZeynepStefan, #AIZA, #CommunityBasedEconomy, #MinskysMoment, #SVP, #SilicanValleyBank, #FDIC

 1,160 total views,  6 views today

Bize Düşen…

Mayıs 2014. Soma’da bir maden çöktü ve en az 300 kişi hayatını kaybetti. Haberi nerde aldığımı çok iyi hatırlıyorum. Akşam kazayı öğrenmiştik televizyondan ama durumun ne kadar kötü olduğu henüz belli olmamıştı. Dua edip uyumuştuk. Ertesi sabah Milano uçağını bekliyordum Atatürk Havalimanında. Gazeteyi almıştım ve nasıl korkunç bir facia olduğunu anlayınca o kalabalığın içerisinde ağlamaya başlamıştım. Havaalanı çok kalabalıktı ve bütün Türkler ağlıyorduk. Aralık ayında bu sektörün sigortacılar eliyle nasıl denetlenebileceğini yazmıştım. Üzerinden nerdeyse 10 yıl geçti. Şimdi yine sigortacılığın düzenleyici ve kontrol edici eline ihtiyacımız var. Bu sefer inşaat sektörü için, daha sağlam binalarda oturmak, almak istediğimiz evlerin hiç anlamadan başımıza yıkılmasını önlemek için.

Sigorta ve reasürans sektörü DASK, konut ve kasko sigortaları ile ilk andan beri deprem bölgesindeydi. Ancak görüyoruz ki bir anda GSYIH’ımızın (Gayrisafi Yurtiçi Hasıla) %5’ini yok edebilen bir doğal afet için sigortalanma refleksi kesinlikle irrasyonel insan doğasına bırakılmamalı. DASK zorunlu, ancak buna rağmen sigortalılık halen %50 bandında. Demek ki daha çok kontrol noktasına, daha farklı poliçe türlerine, aylık bütçemizden daha küçük bir oranın sigortalanma vasıtasıyla oluşturulacak fona aktarılmasına ve bu fonun daha etkin yönetilmesine ihtiyaç duyuyoruz. Peki bina yıkılmadan neler yapılabilir ve sigorta şirketleri bu dönüştürücü ve milyonlarca insanı etkileyecek görevde nasıl yer alabilir?

Elimizde kalan yıkım bilançosuna göre binaların yapım aşamasında daha çok bağımsız kontrole ihtiyaç duyduğumuz aşikâr. Denetim şirketleri var ancak denetim şirketlerinin verdiği kararların doğruluğunun ve tarafsızlığının bina yıkılmadan da değerlendirilebilmesine ve gerekli görüldüğü durumlarda katılımı ölçüsünde sorumlu tutulmasına ihtiyacımız var. Ama özellikle ve öncelikle binanın yapım aşamasında daha fazla sayıda bağımsız kontrol. Bu aşamada sigorta şirketleri tarafından geliştirilecek bir sorumluluk sigortası hayal ediyorum. Zorunlu kılınacak bu poliçe ile yapı denetim kuruluşlarının denetlenmesi sorumluluğu yönetim erki eliyle sigorta şirketlerine verilecek. Muhatabı kişi yerine yapı denetim firması olacağından penetrasyonun DASK’dan daha yüksek olacağını ve ciddi bir fon birikimi oluşturacağını da ön görülebiliriz. Dolayısıyla gerçekleştirilmesini yapı denetim firmalarından beklediğimiz ancak uygun şekilde işlemediğini gördüğümüz ‘binanın deprem yönetmeliğine uygun şekilde inşa edilmesi’ kuralının sigorta şirketlerinin sunduğu teminat şemsiyesi çerçevesinde, sigorta şirketlerinin eliyle hayata geçirilmesini sağlıyoruz. Binanın yapım sürecine gelmeden proje aşamasında olan ve zemin etüdü, kullanılacak malzemenin özellikleri vb. özelliklerin değerlendirilmesi ve belirlenen kurallara uygun şekilde oluşturulması ise bu sefer bu süreci yürüten kurum ve/veya kişilerin sahip olduğu farklı bir sorumluluk sigortası ile kontrol altına alınacak. Yani her aşamada bağımsız bir kontrol adımı, teminatlandırılan süreçler, risk sahibinden teminat sahibine transfer edilen ve dolayısıyla kusursuz işlemesi sağlanan bir kontrol mekanizması.

Binanın planından başlayarak hiçbir adımın keyfiyete bırakılmadığı, sağlanan teminatın hakkını verecek kontrol mekanizmalarının üstelik inşaat sektöründen bağımsız bir kurum tarafından işletildiği, hem kurumsal faaliyetlerin hem de kişisel repütasyonun sigortacılar eliyle sağlandığı, GSYIH’ımızın %35’ine sahip ve her şeyden önemlisi güvenebileceğimiz ve her adımında sigortalı bir sektör. Penetrasyon ile artan fon birikimi, ürün geliştirmeye aktarılan daha yüksek bütçeler, sigorta ile herhangi bir ilişkisi ne yazık ki öncesinde kurulamamış kesimlere sağlanan güvence, artan ürün çeşitliliği ve finansal derinleşme yolunda daha hızlı ilerleyen bir ekonomi. Sigortacıların eliyle oldukça mümkün!

#ZeynepStefan, #Earthquake, #InsuranceProductDevelopment, #AIZA

 1,438 total views,  4 views today