Korona Günlerinde Risk Yönetimi

Kasım ayından beri, pandemi henüz gündemde yok iken özellikle Almanya ve İsviçre piyasalarında operasyonel riskle alakalı proje taleplerinde ve operasyonel risk yöneticisi arayan şirketlerin sayısında gözle görülür bir artış olmuştu. Bu kapsamdaki projelere hazırlık için yaptığım çalışmaları da https://zeynepstefan.com/operational-risk-update/ yazısında sizlere özetlemiştim. Virüsün yayılması ve Avrupa’da birçok ülkenin alarma geçmesi ile birlikte gözler sağlık sektörü ile birlikte finans sektörüne de çevrilmiş oldu. Bu olağan üstü koşullara cevaben ECB (European Central Bank – Avrupa Merkez Bankası) Avrupa bankalarına iş devamlılık planlarını (BCP – Business Contunity Plan) kontrol etmeleri ve tespit ettikleri yetersizlikleri acilen gidermeleri ile ilgili çağrıda bulundu. Dolayısıyla benzer bir çağrının çok yakın zamanda EIOPA tarafından sigorta şirkerleri için de yapılmasını beklenmeliyiz.  

Operasyonel risk yönetiminin küçük bir parçası olmakla birlikte BCP, aslında çok temel ve önemi kriz dönemlerinde anlaşılan bir nevi olağanüstü hal projeksiyonu. Yazılı ve sürekli güncellenmesi gereken bir doküman olarak, önceden belirlenen kriz koşullarının ortaya çıkması ile kurumun hangi faaliyetlerini, kaç kişi ve hangi ekipmanları kullanarak ne kadar süre için devam ettireceğini göstermekte. BCP’nin devreye alınması da dahil hangi karar mekanizmalarının devreye gireceği ve haberleşmenin hangi araçlarla ve hangi kurallar çerçevesinde gerçekleştirileceği ise dokümante edilmesi gereken diğer önemli noktalar. Örneğin, Avrupa’da ve yakın zamanda Türkiye’de birçok şirketin virüsün yayılma riskinden dolayı evden çalışma sistemlerini devreye alması, kısıtlı manada BCP dokümanlarını da devreye almaları anlamına gelmekte. Ancak bu olağan üstü dönemin risk yöneticileri için daha sıkıntılı günleri de beraberinde getirdiğini, evden çalışma ve kişisel kaynakların kullanımının özellikle ve öncelikle operasyonel riski arttırdığını, gizli bilgilerin sızdırılması veya suiistimal gibi önemli yaptırımları olan kuralsızlıkların daha rahat gerçekleştirilebileceği bir döneme girdiğimizi de unutmamalıyız. Dijitalleşme döneminde değişen risk türlerinin yönetimine yetişemezken bilginin işlenebildiği alanların çeşitlenmesi (personelin evden çalışması dolayısıyla) kötü kullanıma daha açık ve savunmasız bırakılması anlamına gelmekte ve kayıpları arttırabilmektedir.

Risk yönetimi alanında yapılan bütün çalışmaların (BCP’yi de dahil ederek) aslında iki temel sınıflandırması söz konusu, çalışmalar ne kadar önleyici (preventive) veya ne kadar tespit edici (detective). Bir risk yönetimi departmanın da etkinliği ve başarısı aslında gerçekleştirdiği çalışmaların ne kadarının birinci ne kadarının ikinci gruba girdiği ile alakalı. Şirketin karar mekanizmalarına etkisi sınırlı olan ve üst yönetimden gelen kararlara göre okyanustaki yapraklar gibi aksiyonlarını şekillendirmeye çalışan risk yönetim departmanlarında ikinci grup aksiyonlar yaygın olmakla birlikte; sınırlar, kontroller, düzenli raporlamalar ve şirket personeli arasındaki farkındalık seviyesi ile gerçek anlamda değer yaratan risk yönetimi departmanlarında birinci grup kontroller ağırlıkla gerçekleştirilmekte.

Dijitalizasyon ile birçok alanda siber riskin artış gösterdiğini görmekle birlikte son pandemik kriz ile birlikte devreye bilinçli veya bilinçsiz şekilde gerçekleştirilen uygun olmayan personel uygulamaları da giriyor. 2020 ilk çeyrek risk raporlarında ve sermaye yeterlilik hesaplamalarında göreceğimiz bu değişiklik beraberinde özellikle kendi hesaplama modelini kullanan sigorta şirketleri için daha yüksek operasyonel risk ve dolayısıyla daha yüksek sermaye karşılığı anlamına gelmekte.

Birçok fiziksel ve finansal faaliyetin sınırlandığı bu konjonktürde, sigorta ve reasürans şirketlerinin içlerinde yer aldıkları ülke ekonomileri ve sosyal yapı için ne derece önemli olduklarını daha iyi anlayacağımız ve ne yazık ki henüz başında olduğumuz bu zor zamanlar, risk yönetimi için de yeni bir dönemin başlangıcı anlamına gelmekte.

#CoronaVirus, #RiskManagement, #Operational Risk, #BusinessContunityPlan, #BCP, #AizaConsulting, #ZeynepStefan

 2,362 total views,  2 views today

40 Yaş, 40 Kitap, 4 Dil, 4 Ülke ve 4 Diploma

40 yaşıma 2 sene kaldı. Harika, inanılmaz zor, öğretici ve hızla geçen 8 yılın ardından sanki eskisinden daha enerjik hissediyorum, sanki bir 40 yıl daha bu kadar hızlı, öğretici ve dopdolu geçer diye düşünüyorum. 40 yaşıma vardığımda sahip olmayı istediklerimle ilgili düşünceler içerisindeyim bir zamandır. Sağlık, hareket kabiliyeti, temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için yeterli finansal kaynakların olmasının yanında 40 yaşımda yapmış – başarmış olmayı istediklerim var. 40 yaşıma kadar örneğin 4 tane üniversite diplomam olsun istiyorum. 3 tanesini zaten aldım, çocuk gelişimi ile ilgili okuduğum 2. Üniversiteyi 4. Diplomam yapmak 40 yaşımdan önce yapmak istediklerimden. Böylece bebeklerin ve çocukların zihinsel ve bedensel gelişimi için okuduğum kitaplar ve bende oluşturdukları düşüncelerde şekillendireceklerimi ( bu düşüncelerimi www.adenveiris.com adresinde yazıya döküyor olacağım) teorik bir temele de dayandırmış olacağım. Şimdilik bir hobi gibi başlayan bu ilgi belki uzun yıllar sonra bir işe de dönüşebilir; sigortacılık, risk yönetimi ve iktisattan sonra kendimi tanımlamak için kullanacağım dördüncü bir kavrama da dönüşebilir.

Son yıllarda üzerinde çalıştığım başka bir konu ise okumalarım. İnsan okudukça aslında ne kadar cahil olduğunu anlıyor. Okudukça daha çok okumam, daha farklı dillerde okumam, daha farklı disiplinlerde okumam gerektiğini görüyorum. Bu yüzden önce kendime günlük, 2 günlük ve son olarak daha makro çerçevede yıllık hedefler koydum. Örneğin günde mutlaka 50 sayfa (anadilimde) okumuş olmayı istiyorum. Sonrasındaki hedefim Türkçe’nin yanında İngilizce, İtalyanca ve Almanca’da da okumalarımı yoğunlaştırmak ve düzenli kılmak. Bu sayede yıl sonunda mutlaka en az 40 kitap okumuş olmak. Bu amaç çerçevesinde 2019’da 48, 2018’de 33, 2017’de 13 ve 2016’da 19 kitap okumuşum. Umarım 2020’de, gerçekten beni geliştiren kitaplarla 2019 yılının çok çok üzerinde bir sayıda ve  etkin bir şekilde okumayı başarabilirim. Okumakla ilgili duyduğum en etkili cümle Ömer Koç’a aitti: ‘Okumak kendimi güvende hissettiriyor, çünkü dolu bir tabancaya sahipmişim gibi hissediyorum.’ Ben de okumakla ilgili kesinlikle bu hisse sahibim.

Bununla birlikte, çeviri kalitesini genel olarak kötü bulduğumdan artık iktisat kitaplarını mutlaka ana dilleri olan İngilizce’de okuma kararı aldım. İtalyanca’da okuğum ve içerdiği güncel konularla İtalya ve İtalyan kültürüne dair çok şey öğrendiğim Adesso ve gerçek anlamda Almanca öğrenebilmemi sağlayan Deutsch Perfekt ise yine aylık sayıları ile okuma listemde yer alıyorlar. Böylece 40 yaş hedefimdeki diğer bir madde olan 4 dil konuşabilme hedefine de daha hızlı yaklaşmış oluyorum. Anadilim Türkçe’nin yanında 1993 yılında Erzurum Anadolu Lisesi’ne başladığımda İngilizce, 2012’de İtalya’ya transfer olduğumda İtalyanca, 2016’da Almanya’ya taşındığımda ise Almanca öğrendim. Şimdi bu dört dilde hem okuyabiliyor, hem yazabiliyor hem de iş toplantıları gerçekleştirebiliyorum. Umarım ileride anadilim de dahil bu dört dili kullanma kalitemi sürekli arttırabilirim.

Son olarak 40 yaşına geldiğimde 4 ülkede yaşamış olma hedefim var. Şimdiye kadar Türkiye’de, İtalya’da ve Almanya’da yaşadım. Bundan sonrası için de hangi ülkede yaşamak isteyeceğimle alakalı net olmasa da kafamda fikirlerim var. Bakalım zaman bana neler getirecek.

Bu yazıyı 40 yaşımda açacağım bir mektup gibi kaleme almak istedim. Dolu bir tabanca gibi dopdolu bir hayatta güvenli ve üretken nice yıllara.

#ZeynepStefan, #AboutMe

 2,426 total views,  2 views today