Conversion of Terror Risk
Sigortacılıkta politik risk, uluslararası faaliyet içerisinde olan şirketlerin faaliyetlerinin yurtdışında iş yaptığı ülke, kendi ülkesi ya da üçüncü bir ülke kaynaklı ve şirketin kontrolünde olmayan nedenlerle engellenmesi ya da zarar görmesi olarak tanımlanır. Savaş, sivil savaş, sabotaj, yıkım, ihracat/ithalat lisansının iptali, sözleşme için devletin onayını alamamak, teçhizata / banka hesabına elkonulması, alıcının özelleştirilmesi/millileştirme, kanunların taraf tutması, hakemlik, hükümet değişikliklikleri, vergi değişiklikleri, yerel kanunların değişmesi, hükümetin, kendi taahhütlerini ihlal etmesi, savaş veya ambargodan kaynaklanan ham madde temini kesintisi gibi vakalar politik riskin gerçekleşmesi dolayısıyla ortaya çıkan sonuçlardan bazıları. Günümüzde politik riskler sigortacılar tarafından ülke seviyesinde veya gerçekleştirilmesi planlanan proje seviyesinde ölçümlenmekte. Riskler bu iki değişkene göre inceleniyor olsa dahi analizin sonunda sonuçlar genellikle ülke bazında elde edilmekte.
Ülkelerin politik risklerinin ölçümünü gerçekleştiren birçok sigorta veya rating değerlendirme şirketleri mevcut. Değerlendirmede genel olarak dört temel faktör grubu dikkate alınıyor. Politik yapı ve kurumların, ülkedeki güç merkezlerinin, ideolojik ve kültürel temellerin ve sistemler arası bürokrasinin değerlendirildiği iç faktörler; dünya üzerindeki diğer güç unsurlarıyla ilişkilerin, bölgesel politik güçlerle ilişkilerin, sınır savaşları ihtimallerinin ve siyasi istikrarsızlık ihtimalinin değerlendirildiği dış faktörler; dış borçların GSMH’ya oranı, borç servisi oranı, likidite fark oranı, dış ödemeler dengesi cari açığının GSMH’ya oranı ve rezervlerin ithalatı karşılama oranının incelendiği finansal faktörler; ihracatın mal yapısı ve ekonomik yapı ve yönetimin incelendiği yapısal ve ekonomik faktörler. Bu faktörlerin ağırlıkları değerendirme kuruluşunun vizyonu ve risk algısına göre değişiklik gösterebiliyor. Dolayısıyla ülkeler değerlendiren kuruma göre farklı sıralamalara sahip olabiliyorlar.
Bu farklılıklara rağmen değerlendirme kuruluşlarının politik riskin yüksek olduğu konusunda görüş birliğine vardıkları ülkeler (yüksek riskten düşük riske göre); Somali, Kongo, Sudan, Myanmar, Afganistan, Irak, Zimbabwe, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya ve Orta Afrika Cumhuriyeti. Bu ülkeler yatırım ve ticari faaliyet gerçekleştirmek için riskli bulunmakta ve sigorta şirketlerinin desteğini alamayan firmalar faaliyet alanlarını sınırlandırmak zorunda kalmaktalar. Ancak politik riskin içerisinde yer alan bir unsur olan terör riski günümüzde ön plana çıkarak politik riskle eşdeğer anlam taşımaya başladı.
Öncesinde 11 Eylül’de gerçekleşen, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’un hedef alındığı terörist saldırı ve yakın zamanda Paris, Sydney, Kopenhag, Lyon, Tunus ve Kuveyt’de gerçekleşen saldırılar sigortacıları politik riskli ülkelerin yer aldığı listelerin ne derece güvenilir olduğu konusunda yeniden düşünmeye itti. Bu şehirlerin riskli ülkeler listesinde olmaması ancak sigortacıların yüksek maliyetlere katlandıkları saldırılar gerçekleşmesi ülke bazında politik risk değerlendirmesinin aslında çok doğru bir yaklaşım olmayabileceğini, genel olarak politik risk taşımayan bir ülkenin metropollerinin de terör risk değerlendirmesinde yer alması gerektiğini gerçeğini sigortacılara bir kere daha hatırlattı.
Sadece bombalama gibi ilk aşamada terörist faaliyet olarak adlandırılabilecek saldırılar değil, iş gezisinde bulunan uluslararası bir şirketin temsilcisinin öldürülmesi, yaralanması, kaçırılması ve sonrasında fidye istenmesi gibi vakalar da, sigortacılar açısından yüksek tazminatlar ödenmesini gerektiren durumlar ve değişen konjonktürle birlikte önce politik risk sonra da terör riski kapsamına yer almakta. Araştırmalar 2000 yılından günümüze sigortacılar tarafından politik riskin gerçekleşmesi sonucunda yapılan ödemelerin terör bağlantılı ödemeler üzerine yoğunlaştığını gösteriyor. Bu yoğunlaşmanın bir sonucu olarak politik risk artık terör riski olarak tanımlanıyor ve ne yazık ki, sadece genel siyasi durumu sıkıntılı olan ülkeler değil terörist saldırı tehlikesi taşıyan her bölge riskli olarak değerlendiriliyor.
Politik riskin ve özelinde terör riskinin gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkan hasarın tazmini yönünde, ülkemizde de önceki dönemlerde farklı amaçlar için kullanılmış, genel bir uygulama söz konusu. Politik risk özelinde terör riski için yakın zamanda İngiltere’de uygulanan bu yöntem Pool Re (teminat havuzu) olarak adlandırılıyor. İngiliz hükümeti tarafından da desteklenen bu fon sigorta ve reasürans şirketlerinin teminat altına alamadığı riskleri güvence altına almakta. Bu riskler eğer Pool Re’nin de fon havuzunun kapasitesini aşıyor ise teminat dışı kalan tutar için Pool Re’ye ek rezervler aktarılmakta yani hasar İngiliz Hükümeti tarafından tazmin edilmekte.
Pool Re teminat havuzu ilk olarak 1990 yılında terörist grupların İngiltere’de gerçekleştirdikleri bombalama olayı sonrasında, sigorta teminatı kapsamında olmayan varlıklar için kullanıldı. 1993 yılında Londra’ya IRA militanları tarafından düzenlenen ve sigorta şirketleri tarafından sağlanan teminatın çok üstünde bir kaybın gerçekleştiği bombalı saldırı da (Bishopsgate saldırısı) Pool Reninsurance Company Limited tarafından tazmin edildi ve toplamda 260 milyon Sterlin hasar ödemesi gerçekleştirildi.
Politik risk kapsamının değiştiğini gören İngiliz sigortacılar, sağlanan teminatı terör riski olarak ayrıştırarak kaçırılma ve fidye isteme vakalarını da fon kapsamına aldı. Böylece terör riskinin politik riskin geniş kapsamından ayrılarak resmi olarak da özelleştini söyleyebiliriz. Benzer bir girişim İngiliz hükümetinin ardından Amerika Birleşik Devletleri’nden de geldi. Amerikan Senatosu, terörizm risk sigortası kanununun (Terrorism Risk Insurance Act – TRIA) geçerlilik süresini 2020 yılına kadar uzattığını açıkladı. Fon havuzu kapsamını ve hükümet desteği oranını ise kaydadeğer bir şekilde arttırdı. Bununla birlikte 11 Eylül olaylarında sonra gerçekleştirilen aksiyonları destekler nitelikte teminatın kapsamı, Amerika Birleşik Devletleri riskli ülkeler listesinde olmamasına rağmen New York, Los Angeles ve Chicago gibi büyük metropolleri içine alacak şekilde genişletildi.
Politik risk kavramının terör riski tanımına evrilmesi biz sigortacılara iki yeni olgu sunuyor. Politik risk gibi genel kapsamlı bir risk, kullanım sıklığı dolayısıyla terör riski veya kapsamındaki frekansı yüksek başka bir riski ifade edecek şekilde yeniden tanımlanabiliyor ve dolayısıyla risk için sağlanan teminat gibi sigorta bünyesindeki diğer unsurlar da değişim yaşabiliyor. Diğer bir olgu ise birbiriyle bağlantısı hergeçen an daha da artan ülkelerle kocaman bir köy haline gelen dünyamızda hazırlanan riskli ülke, kişi veya sektör listeleri çoğu zaman dikkate alınması gereken noktaları gözden kaçırabiliyor. Bu durum sigortacılara kendi öz değerlendirme metodolojilerini yaratmaktan ve hissedarları tarafından onaylanan bu bakış açısını günlük değerlendirmelerine yansıtmaktan başka bir çare bırakmıyor.
#PoliticRisk, #TerrorRisk, #TRIA, #EmergingRiskManagement, #ZeynepStefan
1,240 total views, 1 views today
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!