DIA Münih Ekim 2018

Roger Peverelli, Reggy de Feniks ve Conny Dorrestijn’in kurduğu Digital Insurance Agenda yani DIA, beşinci konferansını Münih’te gerçekleştirdi. Yine sahneye çıkan 50 start-up fikirlerini ve ürünlerini tanıttılar. Bunun dışında 4 tane oturum, kahve araları, toplantılar, ropörtajlar ile iki günü dolduran bir etkinlikti. Bu DIA’ya dördüncü katılımımdı. Katılımcılardan, sunumlardan ve yapılan oturumlardan edindiğim bilgilerin ışığında sizinle geribildirimlerimi paylaşmak isterim. Ancak hemen söylemeliyim, bu tür konferanslardan sonra gördüğüm ve bu yazıda yapmayacağım bir geribildirim türü var. Kim, hangi şirketten, hangi sunumu yapmış, kimler katılmış vs. Konferansın sunumları organizasyon öncesi paylaşıldı ve şu anda da siteden ulaşılabilir durumda. Katılımcı ve sunumları gerçekleştirenler ise organizasyonun aplikasyonu olan Bizzabo’da mevcut. Benim bu yazıda anlatmak istediklerim ise bu hazır bilgilerden farklı olarak iki gün boyunca InsurTech piysasında gözlemlediklerim ışığında 2018 yılı değerlendirmem ve 2019 yılı tahminlerim. Bana bu projeksiyonu sağlayabildiğine göre benim açımdan konferans hem çok verimliydi hem de çok iyi organize edilmişti. 2019 Nisan ayında Amsterdam’da gerçekleşecek altıncı organizasyonu da şimdiden beklemeye başladım.

İlk gözlemim hem sektörde uzun yıllardır her alan oyuncular arasında hem de start-up’lar arasında artık dile getirilmeye başlanan marjinal maliyet kavramı. Aslında daha ilk adımdan beri düşünülmesi gereken bu iktisadi kavramın günlük dildeki karşılığı ‘atılan taş ve ürkütülen kuş’. Fikirler çok parlak, gençler çok dinamik ama sonrası? Sigorta şirketlerinin, tabii ki hepsi değil, suyun içerisindeki yaprak gibi sağa sola, şirketlerinin çıkarları yönünde değil kontrolleri dışında savrulmaları gibi olabildiğince edilgen ve kontrolsüz bir yatırım ve ‘ilk biz gördük ve biz kaptık’ stratejileri var ne yazık ki. İlk bakışta start-up’lar için avantajlı görünse de beklentilerin ve sahip olunanların arasındaki farklılık işbirliğini takip eden birkaç ay içerisinde ortaya çıkmakta. Benim bu konudaki gözlemim, sigorta şirketlerinin InsurTech konusunda ciddi niyetleri olduğu ancak net bir stratejileri olmadığı veya stratejileri varsa bile bunun birkaç tane sahibin elinde sağa-sola çekildiği. Yakın zaman hayat portföyünü satan bir şirketin hayatla ilgili bir teknolojiye ilgi duyması veya sağlık sigortacılığında çok küçük bir portföyü olan diğerinin kalp ritmini takip eden uygulamayı müşterilerine sunmak istemesi gibi DIA’dan birkaç örnek bile verilebilir.

İkinci çıkarımımı ise konferansın ilk gün gerçekleştirilen 25 sunumu ve ikinci gün gerçekleştirilen 21 sunumu teker teker izledikten sonra yaptım. (Bu arada sunumlar kısa olsa da ardarda olması, dışarıdaki sohbetin cazibesi, yiyecekler-içecekler takibi zorlaştırmıyor değildi. Dolayısıyla ilk günün ilk yarısı oturacak yer çok zor bulunuyor olsa da sonrasında herkes yemek bölümünde takılır olmuştu. Neyse ki neden konferansa katıldığımı ajandama yazmıştım ve amacımdan sapmadım – An appetite for Knowledge). Tespitim ise şu; InsurTech yaratıcı güç grafiği platosuna artık ulaşmış, yani tekrarda. Sunum gerçekleştiren bazı start-up’ların DIA’da ikinci hatta üçüncü sahneleriydi. Şirket orijinleri Avrupa’nın sadece bazı ülkelerinde yoğunlaşmıştı, Asya ve Afrika’dan neredeyse kimse yoktu ve fikirler artık birbirlerini ne yazık ki tekrar eder hale gelmişti. Bu tekrarda Avrupalı meslektaşlarımızın daha az risk alan ve garantici tavrı da etkili olmuş olabilir. Hasarın bir kısmını dijitalleştirmek, sağlık sigortacılığıyla alakalı önleyici bazı tedbirler alan uygulamalar geliştirmek, daha çok müşteriye ulaşabilmek için direkt satış uygulamaları gibi önceden defalarca işlenmiş konulara ufak makyajlar sadece eski fikirlerin yeni versiyonları izlenimini verdi. Bu doymuş bir pazarda iş yapmanın dezavantajı olsa gerek. Sunumlar sırasında bir daha gördüm ki InsurTech kesinlikle gelişmekte olan piyasaların işi, çünkü penetrasyon için zaten risk almak zorundalar, sektörü geliştirmek için zaten yeni şeyler söylemeliler yani InsurTech’e en fazla onların ihtiyacı var. İlk olarak Garanti Bankası eski Genel Müdürü Akın Öngör’ün harika kitabında okuduğum söz; ‘Zamanlama Herşeydir’. Türk sigortacılığı için de artık doğru zamanın geldiğini görmüş oldum böylelikle.

Üstelik InsurTech’deki bu kendini tekrar eden dönemi gören ve sunumlarında dile getiren birileri daha vardı, McKinsey. DIA Münih’in içerik ve bilgi sağlamada ortaklarından biri olan McKinsey’in iki ortağı Jörg Mußhoff and Simon Kaesler bence iki günlük konferansın en iyi sunumunu yaptılar ve doğal olarak birçok sigortacıdan da tepki aldılar. Söyledikleri kısaca ekosistemin ivmesinin yeterli hıza, belirli bir zaman aralığı içerisinde ulaşması gerektiği, eğer bu başarılamazsa InsurTech’in iyi niyetten öteye geçemeyeceğiydi ki bence haklılar! Ancak sunumlarının sadece tek bir sayfasından bundan bahsettiler ve sonra konuyu hemen aydınlık yarınlar klişesine getirdiler. Herkesin bildiği, aralarında konuştuğu ancak topluluk önünde paylaşmadığı bu durum, eğer gerçekten bir dönüşüm isteniyorsa daha çok dile getirilmeli ve adeta bir yükselen risk (emerging risk) gibi dikkate alınmalı. Ancak henüz bu konuda net bir çıkış göremedim. 20 Kasım’da EIOPA’nın 8. Olağan Toplantısı’nda da yer alacağım. Bakalım proaktif bir tutumları ve 2019’a yönelik bir InsurTech ajandaları olacak mı?

Sonuç olarak yararlı ve yenilikçi düşüncelerin bir arada olduğu iki günlük harika bir organizasyondu. Amsterdam’a katılımı kesinlikle tavsiye ederim. Ancak birkaç gün sonra Baden-Baden’de gerçekleşen ve artık yüzyılları bulan reasürans toplantıları geleneğinin de bu dijital ortamla kocaman bir tezat yarattığını söylemeden geçemeyeceğim. Sigorta sektörünün çerçevesini oluşturan ve bence bazı durumlarda sigorta şirketlerinden bile daha önemli fonksiyonları olan reasürans şirketlerinin InsurTech’e Munich Re dışında ilgi göstermemesinin nedeni de bu geleneksel yapı olsa gerek. 2019 yılında Kendilerini InsurTech sahnesinde daha çok görmek dileğiyle.

#DIA, #DIAMunich, #DigitalInsuranceAgenda, #InsurTech, #ProtectionGap, #Penetration, #StrategicManagement, #ZeynepStefan

http://www.sigortagundem.com/yazarlar/dia-munih-ekim-2018-yazisi/1355305

 

 1,310 total views

Almanya Sigorta Sektörü ve InsurTech Kapasitesi

Sigorta sektöründe artık ‘InsurTechHub’ olarak adlandırılan, yatırımlar için cazibe merkezi ve marka olmayı hedefleyen şehirler var. Amaçları ise geliştirdikleri yeni teknolojiler ve getirmek istedikleri farklı bakış açıları ile sigorta sektörünü dönüştürmek üzere yola çıkmış bebek (yeni kurulmuş veya kurulma aşamasında) veya genç şirketleri (kuruluş tarihinden itibaren 10 yıl geçmemiş, halka açılmamış, belli seviyenin altında yatırım alan)  kendi platformlarına çekmek.

Altyapısı elverişli, vergi avantajı sağlayan, kamu veya kamu dışı fonları geliştirme faaliyetleri için kolayca yönlendirebilen ve şirketlerin çalışmalarını akademik olarak da destekleyebilmek için özgür düşünce ortamlarına sahip bir üniversiteleri olan bu şehirler, yer aldıkları ülkenin de göz bebegi olmayı hedefliyorlar. Avrupa’da (Almanya dışında) Londra, Milano,Barselona; Amerika Birleşik Devletleri’nde San Fransisko ve Boston; Asya’da Tel Aviv, Pekin ve Hong Kong ilk akla gelenlerinden.

Sigorta sektörü büyüklüğünde dünya genelinde 301,8 milyar Dolar brüt prim üretimi  ile altıncı sırada, penetrasyonu ile dokuzuncu sırada (%6,1) sırada yer alan Almanya ise uzun zamandır ‘InsurTechHub’lar yaratmak için çalışmalarına devam etmekte. 2017 yılında ülke genelinde, start-up şirketlerinin yaklaşık %70’i Berlin’de kuruldu. Berlin’i %8,1 ile Hamburg ve %7,9 ile Münih takip etmekte. Dolayısıyla sigorta sektöründe faaliyet gösteren ‘start-up’lar açısından Berlin’in merkez olduğunu söyleyebiliriz.

Yatırımcılar için de durum benzer. 2017 yılında yapılan 2,21 milyar Euro değerindeki 202 yatırım işleminin %21 Berlin merkezli iken %11’i (genellikle kurumsal yatırımcılar) Münih’te ve %10 Franfurt’taydı. Yatırımcı profilinde ise sigorta ve reasürans şirketleri kurumsal yatırım firmalarını geride bırakmış gözüküyor. 2017 yılındaki yatırım faaliyetlerinin %83’i sigorta veya reasürans şirketleri tarafından gerçekleştirildi.

Almanya pazarında yerli yabancı birçok yatırımcı ve yatırım fonu faaliyet göstermekte. Bunların en büyüğü 2 milyar Euro yatırım hacmine sahip, Alman hükümetinin yönettiği KfW. Yabancı yatırımcılar arasında ise en büyüğü 1 milyar Dolar büyüklüğünde olan, Kaliforniya merkezli Y Combinator şirketi. Yatırımcıların %35’i Kuzey Amerika’dan gelirken %64’ü Avrupa merkezli ve sadece %1’i Çin’den. 2015 yılında 2,69 milyar dolarlık 124 yatırım işlemi ile performansının zirvesinde olan Alman InsurTech ekosistemi, 2016 ve 2017’de bu başarıyı yakalayamadı. Ancak dünya genelinde gayrısafi milli hasılada 2018 yılında %3.2, Avrupa Birliği ülkelerinde ise %2.3 büyümesi beklenmesi 2018’i yatırımlar açısından 2015’in parlak günlerine döndürebilir nitelikte.

Yatırımların dağılımına baktığımızda ülkedeki en büyük 100 start-up şirketinin aldığı toplam yatırımın 2018 yılı ilk çeyreğinde 8,5 milyar Dolar’a ulaştığını görüyoruz. Sıralamadaki en büyük 10 şirketin toplam yatırımı ise 1,3 milyar Dolar. Şirketlerin %10’unun yatırımın %15’ini alması dengeli bir dağılım olarak değerlendirilebilir. Piyasada direk yatırımla birlikte kaynak yaratmak için kullanılan diğer bir yöntem ise örneğini Türkiye’de henüz görmediğim ICO (Initial Coin Offer). Basit bir şekilde anlatacak olursak, ICO’da şirket sahibi yaratmak istediği değeri belli bedeller karşılığında yatırımcıların risk iştahına göre satışa çıkarıyor ve ihtiyacı olan finansal kaynağı yaratmış oluyor. Direk yatırım gibi diğer kaynak sağlama faaliyetlerinden farkı ise şirketinin yönetim kademesine yatırımcı kurumdan kimseyi kabul etmek zorunda olmaması.

 

Yatırım alan şirketlerin %61’i sigorta değer zincirinde bir gelişme yaratmayı amaçladıklarını ve %30’u ise aracısız bir sistem üzerinde çalıştıklarını belirtmiş. Bu gruptan sadece %9 sigorta sektörünü tümden dönüştürmeyi amaçladığını dile getirmiş. Bu yüzdeler bana Munich Re’de uzun yıllar görev almış ve periyodik olarak bir araya gelip InsurTech konuştuğumuz bir iş arkadaşımın tespitini hatırlattı. Yatırımların sigorta şirketlerine sağlayabileceği marjinal faydayı konuşurken, sigorta sektöründe risklerin aslında değişmediğini ve yapılan yeniliklerin kulağı farklı bir şekilde tutmaktan öteye gidemeyebileceğini söylemişti. Start-up şirketi sahiplerinin %60’nın da benzer bir şekilde düşünmesi dikkate değer! Burada bahsettiğimiz ‘InsurTech’deki marjinal fayda ve sigorta şirketlerinin bu faydayı nasıl değerlendirebilecekleri ise başka bir yazının konusu olacak kadar detaylı ve önemli bir başlık.

 

Alman ekonomisi, geleneksel sigortacılık sektörünün büyüklüğünü yeni dönemde de korumak amacıyla 2012 yılından beri kurduğu inisiyatifler (German Federal BlockChain Association, MunichInsurTechHub, FrankfurtInsurTechHub, BerlinTechLab vd.), hem kamu hem de kamu dışı fonlar ve akademik araştırma faaliyetleri ile parlak fikirlerin yeşerebileceği bir ekosisteme sahip. Yerli yabancı birçok yatırımcıyı ülkede ofis açmak ve sektöre direk yatırım yapmak yönünde cezbeden bu verimli yapının bir benzerinin de ülkemizde oluşturulması dileğiyle.

#InsurTech, #GermanInsuranceMarket, #SWOTAnalysis, #InsurTechHub, #ZeynepStefan

 1,472 total views

“Me, Free, Easy”

“Me, Free, Easy”. The CeBIT speech’s headline of Mr. Bäte – Allianz CEO, is the most summary expression, which covers all revolutionary insurtech activities and gives us the most important hint about how the products for customers will look like in future. And this summary is not applicable just for insurance but also all businesses which would like to sell their products to new generations.

As every insurance professional knows, the main principle of insurance is the law of large numbers. This theorem describes “the result of performing the same experiment a large number of times. According to the law, the average of the results obtained from a large number should be close to the expected value, and will tend to become closer as more trials are performed.” At first sight, “me-free-easy” and the law of large numbers could seem as a conflict, because the law of large numbers requires same and many times repeated practices. Correspondingly, “Me-free-easy” requires tailor made approach and customizes almost every step of insurance experience according to customers’ needs. So, customizing insurance experiment for every client means million different versions of products and until we met with insurtech, it seemed quite impossible.

Above all, the biggest advantage of insurance business is easiness of reaching customer data. In many circumstances, customers are obliged to provide every data that their insurers ask for. The main dilemma at this point was how the data should be managed. I said “was” because with insurtech implementations; e.g. artificial intelligence, learning machines or big data management, managing millions of details about millions of customer is an easy as shelling peas. Today, insurance companies have magical tools which find the right data for the right timeframe for the right customer in couple of seconds. So, the first feature of new-age insurance product “Me” is accomplished!

“Free” means a world without intermediaries. Does not matter whenever, whoever, whatever; you can reach, buy and use. The main driver of a world without intermediaries is obviously blockchain. Like many other industries, intermediaries mean checked (relatively trustable) data and incredibly increased operational costs for insurers and also for customers. Intermediaries reach people, make them possible customers, gather data and represent insurers’ corporate identity in many processes. Is not it too risky leaving your company’s reputation into another’s hands? Undoubtedly,  the answer is yes. Thankfully, the insurers don’t need to carry this risk anymore. Like many other insurtech operations, this responsibility will be transferred to customers and all assessment process will be performed by customers in accordance with risk appetite of insurance companies and pre-defined criteria.

“Easy” means easily understandable products that do not required sophisticated financial literacy. So, the policy owner does not need intense assistance with products, beforehand and after sales, as well. Possible dependencies are defined and customers are informed entirely about every detail of products. The key of an easy product is carrying out subcontracting work to customers and letting them configure their own product, which reflects just their own needs. Big data management and other disruptive technologies enable insurers making mentioned configurations with their information technologies. And now, we have more “easy” and more “me” insurance products.

With its different components, insurtech brings deep-reaching changes into the sector. The hundred-year histories of the insurance companies, yet millions of customers and billion-dollar financial statements only, might not be able to keep safe the power and secure their market positions. On the contrary, in this brand new ocean with full of opportunities and threats, only the fastest fish eats others, not big ones anymore.

#MeFreeEasy, #Insurtech, #LawofLargeNumbers, #BigDataManagement, #ArtificialIntelligence, #LearningMachines, #ZeynepStefan

 3,033 total views,  2 views today

Insurtech V.2

Sigorta şirketletlerinin teknolojiyle, deyim yerindeyse, imtihanı devam ediyor. En eskisi beş yıl önce kurulmuş bebek şirketler yüz yıllık sigorta ve reasürans şirketleri tarafından kapışılıyor. Peki bu furya nasıl devam ediyor ve nereye varacak? Otomatizasyon, teknoloji kullanımı ve dijitalizasyon yarışında öne geçmek sigorta şirketlerine bekledikleri avantajları sağlayıp, rakiplerine fark atabilmelerine yardım edecek mi?

Sigorta şirketleri ile çalışan ve “start-up” olarak adlandırabileceğimiz yaklaşık 1.220 şirket piyasada faaliyet göstermekte. Şimdiye kadar topladıkları yatırım ise 18 milyar Dolar civarında. Konunun popülerliğiyle birlikte bu rakamın artması da kaçınılmaz. Hatta bu tür şirketlere yatırımın Hollywood ünlüleri arasında bile giderek yaygınlaştığını söyleyebiliriz.

Bu kadar çok teknoloji şirketinin olması kendi aralarında gruplara ayrılmalarına ve bu alanlardaki ürünler konusunda uzmanlaşmalarına da yol açtı. Otomotiv, çalışan hakları, ticari faaliyetler, sağlık ve seyahat alanında ürünler geliştiren şirketler bir yanda; altyapı, eğitim, fiyat karşılaştırma ve tüketici yönetimi alanlarında faaliyet gösteren  ise başka bir yanda. Faaliyet gösterdikleri alanlar gruplaştırıldığında karşımıza ondört farklı kategori çıkmakta.

Sigorta sektöründe bu genç şirketlerin kısa süreli çalışmaları sonucu ortaya çıkan köklü yenilikler de söz konusu. Bu yeniliklerin en büyüğü kuşkusuz giderek yaygınlaşan araç paylaşım sistemleri ve bu sistemlerin ihtiyacı olan özel sigorta çözümleri. Araç paylaşımının temel dimaik olduğu sistemler sorumluluk ve kaza branşlarında geleneksel sigorta ürünlerinden farklı çözümlere ihtiyaç duymakta.

Diğer bir yenilik ise kullandığın kadar sigortalan olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz pay-as-you-go modeli. Bu, müşteri segmentasyonun ve ürün özelleştirilmesinin doruk noktasına çıktığı bir model. Müşteri verilerinin çok iyi analiz edilebilmesi ile kullanım alışkanlıkları ve tercihlere bağlı olarak talep edilen anda ve talep edilen süre kadar sigorta teminatı oluşturulabilmekte.

Yukarıda saydığımız modeller farklı şekil ve seviyelerde olsa da sigorta sektöründe bir şekilde kullanageldiğimiz uygulamalar. Yapay zekayla çalışan bir uygulama tarafından yatırım ve sigorta ihtiyaçlarınızın değerlendirilmesi ve size özel çözümler sunulabilmesi ise yepyeni bir alan. Sigorta talebinizin yeterliliği veya sizin dahi aklınıza gelmeyen risklerinize karşı nasıl bir teminata ihtiyaç duyabileceğiniz ileri analiz teknikleri ve yapay zeka ile operasyonel risk en aza indirilerek size bildirilmekte. Sadece teknik analiz alanında değil, hasardan risk analizlerine kadar sigorta sektörünün her sürecine uygulanabilecek bu tür uygulamalar ile otomatizasyon amacına ulaşıyor olacak.

Sigorta ve reasürans şirketlerinin teknolojik gelişmelere, bünyeleri içerisinde verdikleri cevaplar ise benzerlik taşımakta. Nedeni ise, herhangi bir şirketten sadece çözüm almanın istedikleri pazar payını kendilerine sağlayamayacak olması. Allianz ve Munich Re gibi büyük gruplar kendi bünyelerinde bir innovasyon ekibi kurmayı tercih ederken AIG ve Aviva gibi gruplar direk veya indirek olarak start-up şirketlere yatırım yapmakta. Kendi innovasyon ekibini kurmanın maliyeti doğal olarak çok yüksek. Hem piyasada yeterli deneyime sahip profesyonellerin sayısı az, hem de gereken teknoloji görece yeni olduğu için maliyetli. Ancak seçenekler içerisinde en etkili sonucu da kendi innovasyon ekibini kurabilen şirketler elde etmekte.

Bu şirketlerde kültürel değişim, hem kullanılan bütçenin büyüklüğü, hem de projelerin üst yönetim tarafından yüzde yüz sahiplenilmesinden dolayı daha etkili gerçekleşebiliyor. Mevcut süreçlerin yenilenmesi ve personelin bu değişime uyum sağlayabilmesi diğer seçeneklere göre hızla sağlanabiliyor. Yeni teknolojilere erişim ise dolayısıyla daha kolay gerçekleşiyor.

Teknoloji yarışında hemen bütün şirketlerin karşısına çıkan önemli bir sorun ise hukuki uyum. Insurtech sadece sigorta şirketleri için değil düzenleyici kurumlar için de çok yeni bir konu ve henüz rekabet şartlarının ve tüketici haklarının nasıl korunması gerektiği gibi önemli detaylar tam olarak açığa kavuşturulmuş değil. Avrupa Birliği ülkelerinde düzenleyici kurumların yaklaşımı “bekle ve gör” şeklinde olabilirken, bazı Asya ülkelerinde konunun hiç ilerlemesine izin verilmeden kapatılabiliyor. Faaliyet gösterdikleri yerel pazarın koşullarına bağlı olan uluslararası gruplar ise bu uygulama farklılıklarından büyük zarar görebiliyor.

Kendi innovasyon ekibini kurma aynı zamanda dijitalizasyon veya otomatizasyon gibi innovasyonun doğal sonuçlarını da herhangi bir ek çaba gerektirmeden beraberinde getiriyor. İnnovasyon ekibi kurmanın maliyetini ölçekleri gereği makul bulmayan şirketler ise kendi dijital laboratuvarlarını (digital lab) oluşturabiliyorlar. Digital laboratuvarların en önemli bileşenleri hızlandırıcı (accelerator) ve inkübatör (incubator). Bu iki unsur fikirlerin ham halinden uygulanabilir hale gelmesini sağlayan süreçleri gerçekleştirmekte. Şirketler yine bu iki unsuru kendi bünyelerinde oluşturabilir veya başka şirketlerin bu tür oluşumlarına sponsor olarak kullanabilirler. Örneğin Swiss Re’nin Hindistan’da kurduğu Insurtech Accelerator ilk olarak verdiğimiz gruba girerken, AIG’nin plug&play insurance uygulaması ikinci grupta değerlendirilebilir.

Teknoloji ve sigorta ilişkisi henüz kısa bir geçmişe sahip olmasına rağmen, şirketler hızla arayı kapatmaktalar. Türkiye piyasasında tersi olmasına rağmen, birçok Avrupa Birliği ülkesinde sigorta şirketleri teknoloji yarışında bankaları geride bırakmış durumdalar.  Bu durum, Türkiye piyasasında da sigorta ve teknoloji ilişkisinin nasıl bir yol izleyebileceği konusunda fikir vermekte. Sigorta şirketlerinin teknoloji yarışında verimliliği nasıl merkeze koydukları ise birsonraki yazının konusu olacak.

#Insurtech, #PayAsYouGo, #Plug&Play, #InsurtechAccelerator, #Innovation, #DigitalLab, #Incubator, #ZeynepStefan

 1,361 total views

How insurtech will change Operational Risk Management?

According to its generally accepted definition, operational risk is “the risk of loss resulting from inadequate and failed internal processes, people, and systems or from external events” and it covers also legal risk exposure. However, according to the risk management literature, strategic and reputational risks are excluded from operational risk definition.

With its qualitative background, operational risk is found as one of the most treated components in business processes. Because its features, operational risk exposure of an entity is not easy to measure and risk appetite is not easy to determine. Like other qualitative risks, top down and bottom up assessments are performed for operational risk exposures. However, yearly analyses change frequently and finding a trend for exposures is really struggling.

Risk management can add value to companies only because markets are imperfect and today, insurtech is the main driver which makes markets imperfect. As a revolution in insurance business, it is changing every dynamic in our business. Inevitably, it converts traditional risk management functions of insurance companies totally. After two very busy years with solid development, insurtech is more than an emerging risk now. And as risk management professionals, we need brand new approaches for manage its effects.

Needless to say, insurtech affect all risk types of an insurance company, but because of above mentioned features, it is more difficult projecting how will change ORM (Operational Risk Management) after insurtech. My predictions on this grey point are as below.

With digitalization, operational risk exposure of an entity will be based more on digital process based risks (not systematic or systemic risks!)  than man-made risks. After insurtech implementations, many manual controls will die, and system-based ones fill these gaps. Enterprise risk manager will need to construct its risk management framework mainly on automated controls and this brings different testing processes as well.

Insurtech implementations do not mean just digitalization, but also using disruptive technologies; as AI, IoT, machine learning, blockchain, AR, VR; in every step of insurance business. As a second line of defense of insurance companies, risk managers should be one step further from their colleagues and need to define control framework of these activities.

Last but not least, one of the crucial side effects of insurtech in operational risk management is cyber risk. Today, cyber risk is assessed as third or fourth most threated risk in insurance professionals ‘expectations. However, more automated systems will put insurance companies into target of cyber-attacks and cyber risk will become most threated and costly risk in very short time.

#OperationalRiskManagement, #ORM, #Insurtech, #DisruptiveTechnologies, #AI, #IoT, #MachineLearning, #Blockchain, #AR, #VR, #CyberRisk, #RiskManagement, #EmergingRisks, #ZeynepStefan

 1,890 total views

Micro Insurance and Insurtech V2

Until Insurtech, insurance companies were defining micro insurance policies as social responsibility project. With the magic touch of technology, the picture is changing rapidly!

Micro insurance is a type of micro financial activity, which protects low-income people and communities with low premiums and limited coverages against risks. The main objective is providing financial protection for all low-income members with pooling risks and financial resources. Target customer group is quite big as well. As a fast growing industry more than 2 billion people are potential customers of micro insurance worldwide.

Besides, when we have a look to its social effects, micro insurance enhances financial security and peace of mind, supports social security system of poor or developing countries and provides a high-level risk management system. As a long-term investor, micro insurance contributes stabilizing and development of financial markets in developing and poor countries and provides a considerable liquidity for critical times.

Four key features are very crucial for penetration of micro insurance:

* Premiums should be affordable for low-income households

* Products should be very basic, easy-to-understand and cover limited risks

* UW, claims and collection processes should be operated with high effectiveness

* Products should be distributed effectively and with minimum distribution cost

For providing these conditions, insurance companies defined micro insurance activities as social responsibility projects and did not expect any financial gains after UW process. Until now!

With insurtech, the picture is changing rapidly! Insurtech is converting micro insurance into a very profitable area for insurance companies with advantage of reaching a huge customer group. So, the first rule of insurance, the law of large numbers, is now valid for micro insurance business as well. With insurtech, number of insureds is widening and this makes claims more stable and predictable for insurance companies.

The first impact of insurtech in micro insurance is on UW processes. Because of the low premiums, operational efficiency is the key of success in projects. Insurtech allows insurers for having their own automated UW decision making processes for fast and costless policy production. The key of success, management of operational risk, is reduced significantly. The products are simple, do not require any financial literacy and are very user-friendly.

While penetration of smart phone usage is relatively high even if in poor countries, target customers reach policy without location restrictions via digital distribution channels. Premium collections, claims notifications and all compensations activities are performed with digital tools that were developed and perfected by insurtech.

For now, micro insurance projects are mainly focus on personal accident, health and agricultural activities, but new products are developing promptly. With all its components; like Artificial Intelligence, Machine Learning, Chatbots, Internet of Things; insurtech is becoming the new leverage of micro insurance. Not just diversifying and absorbing risks of individuals, for also providing very strong preconditions for other productive activities of policy owners.

#MicroInsurance, #DevelopingCountries, #Insurtech, #Penetration, #IoT, #MachineLearning, #Chatbots, #IoT, #ZeynepStefan

 1,222 total views

With Insurtech, it is more threatening than ever: Cyber Risk

As a more connected world with billions of sensors, connected machines, totally digital processes, trillion terabyte of new data and strict regulations on data privacy, cyber risk appears as a big threat on their digital transformation journey of insurance companies.

Actually, cyber risk was always there and companies had been managed it without detailed policies or billion dollar covers. But, the conjuncture is changing dramatically. In our century, managing cyber risk is a full-time job and requires big budgets. With 2017 figures, gross written premium of cyber risk policies is nearly 3,1 billion USD and it is expected to reach 14 billion USD just  in 5 years. Insurance professionals expect a rapid growth because cyber risk is now threating not just financial statements, but also existence of companies from every business.

As a sub-type of operational risk, cyber risk is defined as “exposure to harm or loss resulting from breaches of or attacks on information systems”. According to other risk types, managing cyber risk seems still like maiden soils. In frontline of policies, there are covers for business interruption, reputation loss and possible physical damages. However, it is obvious that there is lack of clear understanding about how much cyber risk has policy owners.  If we look from point of maturity, cyber risk management is still in the very early stage of risk management: I don’t know what I don’t know!

As a result of new capital regimes and strict regulations, like GDPR, Solvency II, MiFID II, there is a remarkable increase in sales and acquisition activities among companies from every sector and cyber risk appears as a new key indicator during M&A due diligence processes as well. As professionals said, “four or five years ago, cybersecurity due diligence consisted of asking few questions in a short phone call”. But now, maturity of cyber risk management of a company terminates a very profitable M&A process just in few days without any deal or with a deal very low than normal price. So, insurers appear as due diligence partners of companies during their cyber risk management. As all we know, the acquisition process of Yahoo Inc. was radically changed right after Verizon Communications learnt about three billion Yahoo accounts were stolen. Accordingly, the proposed purchased price was reduced from 4,48 billion $ to 350 million $! Sometimes, companies discovered their hacking history during due diligence processes. When Home Depot Inc. was preparing itself for a fair proposal to its rival, The Company Store, they discovered that e-mail and payment card information of up to 56 million customers was stolen and nobody knows about this breach in the Company Store! I cannot be sure, which one is worst.

Cyber risk is climbing to top of CEO’s nightmares steadily. Ironically, even it is a trigger for increasing of cyber risk; insurtech is the unique tool for also managing cyber risk.

#CyberRisk, #Insurtech, #RiskManagement, #GDPR, SolvencyII, #MiFIDII, #ZeynepStefan

 1,104 total views

Yeni Nesil Hayat Sigortası ve Insurtech!

Hayat Branşı Yeniden mi Doğuyor?

Hayat sigortası poliçeleri Euro bölgesindeki krizin sonrasında ciddi bir karlılık krizine girmişti. Günümüzde de halen etkilerini gördüğümüz iktisadi daralma sonrasında sigorta şirketleri hayat portföylerini, taahhüt ettikleri getirileri poliçe sonunda sağlayamayacaklarını gördüklerinden ellerinden çıkarmak için sıraya girdiler, düzenleyici kurumlar ise poliçe devirlerini yasaklayamadıklarından portöylerinin başka şirketlerce devralınmasının tercih ettikleri bir uygulama olmadığını ifade etmekle yetindiler. Bu olumsuz finansal ortam, hayat sigortası alanında penetrasyonu düşürmekle kalmadı, hane halkı diye adlandırdığımız sıradan kişilerin sahip olması gereken ancak olmadıkları-olamadıkları güvence açıklarını da dramatik bir şekilde arttırdı.

2017 rakamlarına göre Amerika Birleşik Devletleri’nde hane halkının sahip olduğu ve sahip olması gereken güvence değerleri arasındaki fark 21 trilyon Dolar’a ulaştı. Bu, aile başına 400 bin Dolar demek. Yani, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir ailenin gerçekleşebilecek risklerin maliyeti ile sahip oldukları sigorta teminatı değeri arasındaki fark 400.000 Dolar değerinde. Yapılan araştırmalar, ailenin geçimini büyük oranda karşılayan anne veya babanın ani bir şekilde hayata veda etmesi durumunda Amerikan ailelerinin %58’inin sadece birkaç ay yaşam maliyetlerini ödeyebilecek kadar birikime sahip olduklarını ortaya koymakta. Bu durum, 19 trilyon Dolarlık ekonomisiyle dünyanın en büyüğü olan Amerika Birleşik Devletleri için çok trajik bir tablo. Sosyal devlet modeli daha çok öne çıkan Avrupa Ekonomik Bölgesi (European Economic Area)’deki durum da benzer. Toplam teminat açığı 17 trilyon Dolar değerinde ve her geçen yıl artmakta.

Yaklaşık 10 yıldır hayat sigortası sektörü, değişken piyasalar, düşük faiz gelirleri, düzenleyici kurumların artan baskısı, mevcut veya potansiyel müşterilerinin değişen demografik yapısı ve yatırım alışkanlıkları gibi, etkileri kapsamlı risklerle baş etmekte. Yani hayat portföyünün daralmasında ekonomik krizin yanında hedef kitledeki demografik değişimler de rol oynamakta.

Bu olumsuz ortamı, yaşam süresinin sağlık sektöründeki gelişmeler ile birlikte artması, sosyal güvenlik sistemlerinin artan nüfus ve yaşam süresi gibi temel değişimlere uyum sağlayamaması, iş güvencesinin artık neredeyse hiçbir sektörde olmaması ve gelir dağılımı eşitsizliğinin her geçen gün yaygınlaşması gibi olumsuz faktörler de kötüleştirmekte.

Çözüm Teknolojide

İşte bu kritik konjonktürde, sigorta sektörünün teknolojik yolculuğu olarak adlandırabileceğimiz insurtech, hayat sigortası sektörünün ihtiyacı olan yaşam enerjisini vermek için devreye girmiş durumda. Sektörün değişen müşteri istekleri ile birlikte gelişimini gerçekleştirememesi, süreçlerindeki maliyet optimizasyonunu sağlayamaması dolayısıyla elde edilebilir fiyatlarla ürünlerini satamaması ve standart ürün kavramından müşteriye özel ürün kavramına geçememesi gibi faktörler, Insurtech ile hayata geçirilebilecek bir model ile, tamamen online, kullanımı kolay ve kişiselleştirilebilecek bir sigortalanma deneyimine dönüşebilecek.

Sigorta teminatına sahip olmanın ilk adımı olan müşteriye ulaşım bu modelde her kanaldan sağlanabilmekte. Teknik süreç, insurtech yardımıyla tamamen otomatize edilmiş durumda. Anlık sigortalama ve fiyat hesaplaması yapabilen algoritmalar ile bir yılda altı milyona yakın sigortalanma talebi otomatik olarak cevaplanabilmekte. Bu, günde yaklaşık 16.500 talebin cevaplanabilmesi demek ki, standart bir şirkette bunun sağlanabilmesi için ilgili departmanda yüzlerce çalışanın olması gerekmekte. Müşteri, poliçesine istediği her kanaldan ulaşabilmekte. Ürünler müşteri ihtiyaçlarına göre farklılaştırılabilmekte. Dolayısıyla, standart bir hayat poliçesi yüzlerce farklı kombinasyonla müşteriye sunulabilmekte. Ürünlerin içeriği olabildiği kadar sadeleştirilmiş ve eğitilmiş bir satış gücüne ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir yapıya sahip. Müşterinin hasar anında şirkete ulaşabilmesi ise yine otomatize edilmiş süreçlerle desteklenmekte. Hasar anında, hasarın türüne göre otomatik cevaplama sistemleri veya ürün konusunda bilgilendirilmiş çağrı merkezi devreye girmekte.

Bu kadar otomatize edilen ve süreç kalitesi arttırılan bir ürün için bir sonraki aşama markalaşmaya gerek duyulmaması. Dolayısıyla bir sigorta şirketi, ki günümüzde Avrupa piyasasında uygulama bu yönde, direk müşteriye ulaşma yerine (B2C), portföyü olan bir kuruma ulaşabilir (B2B) ve ürettiği poliçe üzerine aracı kurumun logosunu koyarak üretim yapabilir. Hayat sigortasında devrim olarak niteleyebileceğim bu model sağlık sigortasında veya elementer branşta da uygulanabilir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ve finansal derinleşme sürecini henüz tamamlayamamış piyasalarda, küçük bir ekip tarafından kolaylıkla uygulanabilecek bu yöntem, sektördeki dengeleri değiştirebilir. Ve piyasanın yeni kuralı olan, hızlı balık büyük balığı alt edebilir. İlk kim uygulayacak merakla bekliyorum.

 1,439 total views

New Generation Life Policies with Insurtech!

After the financial crisis in European Economic Area (EEA), life insurance business was significantly influenced by volatile market conditions, low interest rate regime, pressures from regulatory bodies, changing customer demographics and investment patterns.

These undesired economic conditions caused a dramatic increase in protection gap. The insurance protection gap or underinsurance shows us the difference between the amount of actual need for insurance coverage and the amount that is purchased. This significant gap reached 21 trillion Dollar in USA. According to their financial agility, 58% of American families would not be able to cover their monthly expenses just a few months after a loved one from their families passed away. European Union countries are in a similar situation as well. Sadly, the coverage gap reached 17 trillion Dollar in EEA. Moreover, inequality is widening faster than ever. Current social security systems are strained because people live longer lives and job security is not a given anymore.

When we look on other contributors to protection gap, we saw the negative perception about life insurance among customer as well. Life insurance is found very complicated, not easy to understand, requires very bureaucratic processes beforehand and policy premiums are not affordable. So, simplifying life insurance, especially for the new generation insurance buyers will be crucial for life insurers’ future. The key of success is definitely insurtech!

When we examine classic life cycle of a life insurance product, we see 5 main steps. These are:

  • New business&UW support
  • Agency & distribution management
  • Policy admin support
  • Claims management
  • Shared services

With insurtech, these steps will be converted to standardized, efficient and optimized processes. The necessity for new product introduction will be performed while maintaining consistency and maximum quality in customer services.

With insurtech, buying a life insurance will be converted as a digital customer experience and this is a brand new business model. With insurtech, life insurers will:

  • create easy-to-understand and non-advisory life products,
  • have customer-centricity for creating new life products,
  • have automated UW (underwriting) decision processes which enable instant decision,
  • reach target customers via different distribution channels,
  • use predictive analytics to transform business with measurable variables easily and
  • provide a high level end-customer satisfaction.

Finally, creating a straight forward and informative online journey for life customers will be the unique solution for penetration problem of life insurers. And main drivers for mentioned solution come absolutely from insurtech!

 1,447 total views