Not If, But How!
2016 yılında finans sektörünün DLT (Distributed Ledger Technologies) ve blokzincir alanlarındaki ilk inisiyatifi olmak gibi önemli bir özelliğe sahip olarak kurulan ve bence son zamanlarda incelediğim en inovatif yapı olan B3i (Blockchain Insurance Industry Initiative) yine ve yeniden mercek altında. Almanya’dayken bütün kamuya açık toplantılarına şahsen katıldığım ve finansal piyasaların gelecek dinamiklerini belirlemek gibi elde etmek istediği ulvi hedeflere ulaşabilmesini gönülden desteklediğim ‘Tink-Tank’ benzeri yapının bu noktaya gelmesi inanılmaz üzücü bir durum. Önce Swiss RE CFO’su Dacey tarafından B3i’nin azalan sermaye yeterliliği değerlerine ithafen kamuoyu ile paylaşılan soru işaretleri giderek sektörün geneline yaygınlaşırken B3i’nin diğer hissedarları da itirazlarını yükseltmeye başladılar.
B3i, kuruluşunda birçok sigorta ve reasürans devinin en değerli insan kaynakları ve yüksek tutardaki fonları ile desteklenmiş ve harika bir uzun vadeli projeksiyon ile ulaşmak istediği hedeflerini netleştirmişti. Bu harika geleceğe öncelikle akıllı sözleşmeler ile başlamak isteyen B3i, sözleşmelerdeki dönüşümün ardından sektörün hasar süreçlerini ve sonrasında da UW (underwriting – teknik analiz) süreçlerini tamamen dijitalleştirmeyi hedeflediğini belirtmişti. Sektördeki genel katılımın ve dijitalleşme konusundaki ‘risk iştahı’nın yetersizliği kurulum aşamasında da eleştirilirken benim gibi birçok sigorta sektörü profesyoneli için aşılabilecek bir eksiklik olarak değerlendirilmişti. Bugün aslında o kadar da aşılamadığını görüyoruz.
Sözleşmelerin dönüştürülmesinin sadece ‘risk iştahı’ndan fazlası olduğu, sektördeki kurumların bütçe ve bilgi işlem altyapısı açısından bu kapsamlı dönüşüme hiçbir şekilde hazır olmadıkları bugün karşımızda daha net bir şekilde belirmekte. Tıpkı iklim değişikliğindeki gibi, herkes birbirini bekliyor ve geniş katılımlı bir yapının gerekliliğinin altını çiziyor. Ne acı!
Bu ‘dilemma’ aklıma Sanayi Devrimi sırasında makineleri parçalayan ‘Ludist’leri getirdi. 1800’lerin başında İngiltere’de işsizliği arttırdığı gerekçesiyle çorap dokuma tezgahını paramparça eden Ned Ludd adlı İngiliz işçinin başlattığı bu akım artık bir paradigma haline geldi ve değişimin önündeki gereksiz çırpınışların sembolü oldu. O halde sigorta ve reasürans şirketlerinin üst düzey yöneticileri yeni Ludist’lerimiz mi? Şirketlerin bilgi işlem altyapılarındaki bu farklılıklar o kadar yönetilemez mi veya ortak bir platforma geçiş 21. Yüzyıl’da bu kadar mı imkânsız? Cevap aslında kocaman bir ‘Saçmalamayın’. Ancak o dönemde de yazılarımda altını çizdiğim bir nokta vardı; bu iş düzenleyici kurumu arkasına almadıkça başarılı olamaz! Sigorta ve reasürans sektörlerinin dünya ekonomisindeki rolleri inanılmaz, birçok harika dönüşümü; E.S.G., Solvency II, kömür işletmelerine teminat verilmemesi, karbon ayak izi gibi; herkesten önce gerçekleştiren bu kadar akıllı insanın da takıldığı bazı yerler olması çok normal, anormal olan ise bu noktada EIOPA’nın (European Insurance and Occupational Pensions Authority) devreye girip ihtiyaç duyulan desteği sağlamaması, sağlayamaması. Tıpkı sektörün başka bir devi Munich RE’nin vizyonu gibi: Not if, but how! Yani düşünmemiz gereken yapıp yapmayacağımız değil, mutlaka yapmalıyız ancak nasıl yapmamız gerektiğini tartışmalıyız. Dört kelimeyle harika bir sektör özeti: ‘Not If, But How!’
1,844 total views