Antikırılganlık
Bir kitap okudum hayatım değişti gibi, bir kitap okudum ve InsurTech’e olan bakışım değişti diyebilirim. Nassim Nicholas Taleb’in ‘Antifragile: Things that Gain from Disorder’ kitabı. Varlık Yayınları’ndan Antikırılganlık adıyla Türkçe’ye de çevrilmiş. Taleb’i risk yöneticileri olarak yakından tanırız. Siyah Kuğu kitabı birçok sunumuma kaynak olmuş ve sık sık alıntı yaptığım bir başucu kitabım. Dolayısıyla Taleb’in Antikırılganlık kitabını yüksek beklenti içerisinde ve neredeyse Siyah Kuğu’nun başarısı sonrasında beni hayal kırılığına uğratacağından emin bir şekilde okumaya başladım. Ne büyük bir yanılgı! Belki yayınlandığı 2012 yılında okusaydım bu kadar çok etkilenip, içerisinde olduğum sigorta sektörüne ait bu kadar çok detay bulmazdım ancak 2018 yılının kitabı okumak ve sigortacılıkla bağlantısını düşünmek için doğru yıl olduğu (en azından benim için) aşikar. Taleb, kitabını yanlızca sigorta sektörüne özel hazırlamamış tabii ki, ancak tespitleri değişmekte olan veya bu zorunluluğun yaklaştığını hisseden bütün sektörler, bütün şirketler ve bütün insanlar için geçerli. Bu dönüşümünün içerisinde olabilmenin aslında ne büyük bir şans olduğunu ise her fırsatta vurgulamakta ve değişimin getirdiği fırtınadan sağ çıkabilmenin yolunu antikırılgan olabilmek olarak belirtmekte.
Antikırılganlık, Taleb’in tanımıyla, yaşayan ve organik olan ile durağan olan arasındaki sınırı belirleyen bir özellik. Antikırılgan olan herşey; şirketler, sektörler, süreçler ve insanlar; raslantısal olayların ve kendi kontrolleri dışında gelişen şokların (sigortacılar için örneğin Amazon’un sektöre girmesi J vb.) yarattığı dezavantajlardan avantaj elde edebilmekte (Amazon’a veya Google’a karşı acaba kaç tane sigorta şirketi antikırılgan?) . Tabi bu söylemesi kolay ancak hayata geçirilmesi çok zor olan bir özellik. Bu noktada Taleb, antikırılgan ve kırılgan arasındaki farkı doğada ve koşu bandında yürüyüşe benzeyitor; ben ise hemen geleneksel sigortacılık ve diital sigortacılık arasındaki farka benzettim. Doğada yürürken adımlarınızın aynı olması mümkün değil ve bulunduğunuz ortam sizi sürekli farklı şekillerde adımlar atmaya zorluyor, koşu bandı ise sürekli aynı hareketi tekrarlamaya. İşte bu tekrar, stres etkenlerini ve raslantısallığı yok ettiği için kırılganlığı arttırıyor. Geleneksel sigortacılığın şimdilerde yaşadığı strestin kaynağı; aynı adımları atamamanın verdiği konforsuzluk, yeniliklerin ve belli derecede rastlantısallığın yaratacağı stres etkenlerinin ortadan kaldırılmasıyla sektörün kırılgan hale gelmesi ve dalga dalga gelecek daha büyük değişimlere hazırlıklı olmaması. Sigorta sektöründeki yöneticilerin son yıllardaki tek ortak söylemlerinin, aslında onyıllardır pek dikkate alınmayan müşteri odaklılık, kişiselleştirme veya kolay ulaşım olması aslında sigorta sektöründe yüzyıllardır devam eden ve rastlantısallığı ortadan kaldırmayı hedefleyen süreçlerin yarattığı kırılganlık.
Taleb’in dikkat çektiği diğer bir konu ise uzun refah dönemlerinin olumsuz etkisi. Sektörlerde ve şirketlerde uzun refah dönemlerine; benim aklıma hemen her çeyrekte arttırılması hedeflenen karlar ve yazılmış brüt prim üretim verileri gelmişti; dikkat çeken Taleb, bu dönemlerin yapıları güçsüzleştirdiğine ve gizli hassasiyetleri yüzeyin altında biriktirdiğine değinmekte. Bu yüzden Taleb, krizlerin ertelenmemesi gerektiğini, yapay olarak kısıtlanmış sistemlerin Siyah Kuğu olaylarına (yani bir arada tahmin edilmesi zor risklerin aynı anda gerçekleşmesi) daha yatkın hale geldiğini de belirtmekte. Bu bölümü okurken sigorta sektörünün siyah kuğusunun ne olduğu düşündüm aslında, müşterilerini gerçekten tanıyan Amazon veya Apple gibi kurumların sektöre girmesi mi, maliyeti (magnitude) ve sıklığı (likelihood) sürekli artan doğal veya insan ürünü afetler mi, henüz sınırları tam olarak bilinmeyen ancak herkesin sonuçlarından ciddi anlamda korktuğu siber saldırılar mı? Belki de hepsi! (Zaten siyah kuğu biraz da bu anlama gelmekte, yani kesinlikle öngörülemeyen)
Kırılgan sektörlerin sahip olmaları gereken dinamizme kavuşturulmaları için Taleb’in harika bir çözümü de var (Ben bu bölümde InsurTech girişimlerinin neden desteklenmesi gerektiği sonucunu çıkardım). Taleb’e göre büyümenin kaynağı genellikle Asya ülkelerinde yapılan uygulamalarda olduğu gibi ortalamayı yükseltmek değil, kuyruklardaki insanların yani kendilerine ait fikirlere sahip olacak kadar çılgın, hayal gücü denilen çok ender bulunur yetenekle ve cesaret denen daha da ender bulunur nitelikle donatılmış olan ve bir şeylerin olmasını sağlayan çok az sayıdaki risk alan kişilerin sayısını arttırmak. Böylelikle kişi, süreç, kurum veya sektör ihtiyacı olan antikırılganlık özelliğine kavuşmaya başlayacak. Aslında benzer tespit Daron Acemoğlu ve James Robinson’un harika kitabı ‘Why Nations Fail’ kitabında da mevcut. İki kitapta kuyruklardaki kişi ve fikirleri desteklemenin öneminin altını çizmekte, ‘Why Nations Fail’ iktisadi kalkınma açısından, Taleb ise kavramsal çerçevede. Bu benzerlik Almanya ve Türkiye’de, ve bazen İtalya’da, çalıştığım start-up’larda gördüğüm bir özelliği aklıma getirdi. Bu ufak oluşumların kurucuları, ki çoğu zaman yaratabilecekleri etkinin öneminden habersiz oluyorlar, inovasyon ortamının getirdiği hızdan dolayı mevcut fikirlerine yeterli zaman ayırmayıp fikrin farklı bir versiyonuna geçmeyi uygun bulabiliyorlar. Bu yaklaşımı ben, mevcut çerçeve içerisinde düşünmeme eylemlerini yeterince uzun süre sürdürememeleri bağlamaktayım. Yani sürekli kırılgan tarafa kayma ve yeterince cesur olmama eğilimleri mevcut. Sonuç olarak, hayattaki herşeyde olduğu gibi sigorta sektöründe de antikırılgan olabilmek çok çok zor, uzun yılların getirdiği sektör deneyimi genci yaşlısı içerisindeki bütün unsurları sürekli eskisi gibi yapma yoluna çağırmakta. Başarılı olacaklar ise bu iç sese en iyi direnler olacak!
#Antifragile, #InsurTech, #Magnitude, #Likelihood, #WhyNationsFail, #BlackSwan, #NassimNicolasTaleb, #DaronAcemoglu, #ZeynepStefan
4,657 total views