Macro Benefits of Micro Insurance

Dünya genelinde alt gelir grubunda dolayısıyla mikro sigorta hedef kitlesi içerisinde yer alan yaklaşık 4 milyar kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu büyüklükteki bir hedef kitle yaklaşık olarak 40 milyar dolar hacminde bir piyasayı işaret etmekte.

Mikro sigorta, özellikle gelişen piyasalardaki düşük gelir sahibi hane halkını hedefleyen ve bu grup içeri­sinde sigortalanma oranının artırılmasını amaçlayan bir sigorta türü. “Mikro” kelimesi sigorta ürününün dar teminat kapsamını ve düşük prim bedellerini temsil ediyor. Mikro sigorta sayesinde alt gelir gru­buna dahil olan hane halkları sahip oldukları riskleri yönetebilme imkanına sahip oluyor ve bu şekilde kişilerin yaşam kaliteleri artıyor. Sigorta şirketi ise gelişen piyasalarda ve alt gelir grubunda marka bilinirliliğini artırıyor, geniş bir müşteri portföyü ve veritabanı oluşturarak uzun vadeli büyüme için önemli bir kaynağa ulaşma imkanı buluyor.

Mikro sigorta ürünlerinin yapısını incelediğimizde, faaliyet gösterilen pazarın regülatif yapısının izin verdiği çerçevede, hedef kitlenin alım gücünün mik­ro sigorta ürünlerinin kolay anlaşılabilirlik özelliği ve dağıtım kanalı etkinliğiyle birleşerek mikro sigorta pazarını oluşturduğunu görüyoruz.

Düşük teminat ve dolayısıyla düşük prim özellikle­rine sahip mikro sigorta türleri, kullanım alanlarına göre yangın, kaza, doğal afet, hayat ve hayvancılık branşlarında karşımıza çıkıyor. Ürün çeşitliliği burada da ihtiyaca göre şekilleniyor.

Mikro Sigorta Nasıl Gelişir?

Mikro sigortada teminat ve sigorta şirketinin sorum­lulukları klasik sigorta ürünleriyle kıyaslandığında daha dar kapsamlı, pazarlama ve dağıtım kanalları gibi maliyetler için bütçelerin daha sınırlı olduğu görülüyor. Mikro sigortanın genellikle toplumsal bir dernek, vakıf, proje, risk havuzu uygulamaları gibi dayanışma unsurlarıyla işbirliği içerisinde uygulan­ması ve bazı düzenlemelerle vergiden muaf tutulması ise proje maliyetini azaltan ve uygulamanın etkinliğini artıran diğer unsurlar.

Dünya genelindeki uygulamalar incelendiğinde, mikro sigortanın pazar başarısı, piyasada yer alan standart ürün içeriklerinden farklı olarak alt gelir grubuna yönelik ürün özelliklerine sahip olmasına ve geniş da­ğıtım ağı aracılığıyla hedeflenen tüketici grubuyla buluşturulmasına bağlı. Bunun yanında düşük gelir grubunda görülen yetersiz sigorta bilinci, düşük ma­liyetli bir iş modeli geliştirilebilme fikrinin zorluğu, sektörü düzenleyen kanunların mikro sigorta ürü­nünü ve ürün sahibi sigorta şirketlerini destekleyici nitelikte olup olmadığı mikro sigorta ürününün başarısını etkileyen diğer etkenler.

Dünyada Mikro Sigorta Uygulamaları

Dünya genelinde alt gelir grubunda dolayısıyla mik­ro sigorta hedef kitlesi içerisinde yer alan yaklaşık 4 milyar kişi olduğu tahmin ediliyor. Bu büyüklükteki bir hedef kitle 40 milyar dolar hacminde bir piyasayı işaret ediyor. Alt gelir grubunun en yoğun bulundu­ğu bölgelerin başında ise nüfusunun yüzde 70’inin bu grup içerisinde yer aldığı Asya-Pasifik bölgesi geliyor. Bu bölgede mikro sigorta ürünlerinin yoğun olarak tercih edildiği ülkelerin başında ise büyüyen ekonomisiyle Hindistan yer alıyor.

Dünyanın diğer bir ucundaki yüksek alt gelir grubu potansiyeline sahip bölge ise Latin Amerika. Bu bölgede özellikle Brezilya, Meksika ve Peru yüksek mikro sigorta potansiyeline sahip ülkeler. Kredi sigortaları gibi düşük gelir grubuna finansal destek sağlayan mikro sigorta örnekleri yanında belli ürün veya meslek gruplarında alt gelir grubu men­suplarının üretim veya hizmetlerini teminat altına alan ve bu özelliğiyle alt gelir grubunda yer alan hane halkının yaşam kalitesine katkıda bulunan, yüksek sosyal etkiye sahip mikro sigorta uygulamaları da bulunmakta.

Afrika, Güney Amerika ve Asya gibi yüksek po­tansiyel sahibi bölgeleri incelediğimizde, özellikle 2009–2012 yılları arasında mikro sigorta ürün kulla­nımındaki yüksek artış dikkati çekici. Bu dönemde yerel yönetimler ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Prog­ramı (WFP), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Micro Insurance Innovation Facility, Women’s World Banking (WWB) gibi uluslararası organizasyonların işbirliğiyle, özellikle tarım sektöründe çalışanlar ve onların üretimleri mikro sigorta uygulamalarıyla desteklendi. Böylece hem kişilerin hem de elde ettik­leri ürünlerin teminat kapsamına alınması sağlandı. Bu süreç, mikro sigorta uygulamalarının başarılı bir örneği oldu. Bölgenin sosyo-ekonomik yapısında daha olumlu sonuçlar elde edildi ve tarım alanında kesintisiz üretim ve istihdam süreci başlatılabildi.

Yüksek alt gelir grubu nüfusa sahip diğer bir ülke Hindistan’da ise sigorta sektörü düzenleyici kurumu IRDA (Sigorta Düzenleme ve Geliştirme Otoritesi) ta­rafından sigortacıların portföylerinin belli bir yüzde­sini kırsal kesim ve sosyal kuruluşlara kullandırılması zorunlu hale getirildi. Ayrıca ülke yönetimi, özellikle sağlık ve tarım alanlarında özel sigorta şirketleriyle işbirliği içerisinde sübvansiyon faaliyetlerinin etkinli­ğini artırmayı amaçlayan faaliyetler yürüttü.

Mikro sigorta uygulamalarına baktığımızda, sigortalı tarafından ödenmesi gereken prim bedelinin veya proje büyüklüğüne göre reasürans bedellerinin de uygulama sponsorları tarafından karşılanabildiği görülüyor. Etiyopya’daki tarım faaliyetlerine kuraklık sigortası sağlayan geniş kapsamlı bir proje için reasü­rans desteğinin bedelsiz olarak Swiss Re tarafından projeye bağışlanması bu uygulamaya güzel bir örnek teşkil etmekte.

Türkiye’deki Uygulamalar

Türkiye piyasasında ilk mikro sigorta uygulamalarının dernek, vakıf ve özel amaçlı projeler aracılığıyla başladığını görüyoruz. Alt gelir grubunun gelir düzeyinin artırılmasını ve iş imkanları yaratılmasını amaçlayan projeler mikro sigorta uygulamalarıyla destekleniyor, dar kapsamlı teminatlar düşük prim bedelleriyle sigortalılarla buluşuyor. Bu konuda ilk örneğin, 2011 yılında Tür­kiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) ve Güneş Sigorta işbirliğiyle dar gelirli kadınların ekonomik yaşama ka­tılmaları amacıyla gerçekleştirilen proje olduğu görü­lüyor. Bu projeye dahil olan bireyleri kapsayan mikro sigorta prim bedeli sponsorlar tarafından karşılandı.

Hindistan örneğinde olduğu gibi, düzenleyici kurum tarafından şirketlere portföy dağılımlarıyla ilgili bildirilebilecek önerilerin yanı sıra getirilecek teşvik ve vergi kolaylıkları, mikro sigorta uygulamalarının ülkemizde de her sigorta şirketi tarafından gerçekleş­tirilen bir sosyal proje olmasını sağlayacaktır.

Daha adil bir gelir dağılımı için…

Mikro sigorta, bir sigorta ürünü olmasının ötesinde ge­lir dağılımının daha adil hale getirilmesi ve sigortanın sağladığı güvencenin alt gelir grubu arasında yaygın­laştırılması gibi sosyal hedeflere de hizmet eden bir faaliyet. Dünya genelinde yukarıda belirtilen kurum­larla yürütülen projelerde hayat bulan mikro sigorta, ülkemizde de sigortanın sağlayacağı güvenceye ihtiya­cı olan ancak prim bedelleri nedeniyle bu güvenceden mahsur kalan kesimin sigortayla tanışmasında önemli bir misyon üstlenecek. Sigorta şirketleri açısından ise bu kesime ulaşılabilmesi ve sigortalanma bilincinin artı­rılması açısından büyük bir fırsat.

Mikro sigorta projelerini destekleyen şirketlerin sayı­sının artması ve mikro sigorta kapsamında bağışlanan bedellerin ihtiyaç sahipleriyle buluşturulabilmesi, sigortanın toplumsal etkisinin gösterilebilmesi açısın­dan da büyük önem taşımakta.

#MicroInsurance, #MicroInsuranceInnovationFacility, #ProtectionGap, #Sustainability, #IncomeInequality, #Penetration, #ZeynepStefan

 1,865 total views

“How InsurTech boosts Micro Insurance”

I was honored to make a keynote speech with the “How InsurTech boosts Micro Insurance” presentation on the 20th of June / Baku. 

You will find all details about my presentation in www.zeynepstefan.com

The details of the conference in https://lnkd.in/e-WGEbg

 1,776 total views

Düzenleyici Kurumların Önemi

Avrupa Birliği bünyesinde bulunan birçok ülkede bankacılık ve sigortacılık sektörleri tek bir düzenleyici kurum tarafından yönlendirilir. Bağımsız düzenleyici kurumların sağladığı avantaj özellikle finansal zeminin kaygan olduğu dönemlerde önemini bir kez daha gösteriyor.

Düzenleyici kurumlar sektörler için, konumuz itibariyle sigortacılık sektörü için büyük önem taşımakta. Düzenleyici kurumu oluşturan üyeler, yet­ki alanları, denetim teknikleri, faaliyetlerindeki tarafsızlık ve etkinlik, ne kadar bağımsız olabil­dikleri, sahip oldukları sigortacılık tecrübesi gibi kriterler sektörde faaliyet gösteren oyuncular açı­sından karlılıkları, sektöre girmek isteyen oyuncu­lar açısından ise sektörün sağlıklı yapısı hakkında fikir vermekte.

 

Şeffaflık ve Bağımsızlık

Düzenleyici kurumların sigortacılık sektö­rü için gerçekleştirdikleri faaliyetler hizmet standartlarını korumak, müşteri çıkarlarını korumak, hizmet fiyatını belirlemek, rekabeti kolaylaştırmak, sektörün verimliliğini ve ya­tırım açısından cazibesini arttırmak ve sektör oyuncuları tarafından sunulan hizmetlerin de­vamlılığını sağlamak gibi ana başlıklar altında gruplandırılabilir. Bu faaliyetleri gerçekleşti­rirken kullandıkları enstrümanlar ve bu ens­trümanların ne kadar şeffaf ve adaletli olduğu, düzenleyici kurumun bağımsızlığı, denetim mekanizmasını hangi etkinlik seviyesinde kul­lanabildiği piyasada yer alan veya yer almak is­teyen oyuncular açısından büyük önem taşır. Bu uygulamalar aslında sektörün ne kadar büyüye­bileceğini de belirler. Zira düzenleme ve denet­leme fonksiyonları açısından beklenilen kalite ve şeffalık özelliklerini sağlayamayan düzenle­yici ve denetleyici kurumların olduğu piyasalar uluslararası yatırımcılardan hak ettikleri ilgiyi göremez.

Yatırımcılar piyasa girmek için piyasa yapısının şeklen iyileştirilmesini bekler. Bununla birlikte sadece şekil olarak bağımsız olan veya uygulamaları açısından sektörde yer alan oyuncuların hepsine eşit mesafede olmayan düzenleyici kurumlar düzenleme tuzaklarını (regulatory captures) gündeme getirir. Düzenleme tuzaklarının yer aldığı bir sektör de hiçbir düzen­lemenin yer almadığı bir sektör gibi yatırımcısına gerekli güveni sağlamaz. Düzenleme tuzakları sayesinde sektördeki dengeler, kısa vadeli planlar uğruna, haksız olarak bazı oyuncuların aleyhine, bazı oyuncuların ise lehine olarak değiştirilir. Kısa vadede lehine düzenleme yapılan oyuncu için avantaj sağlansa bile orta ve uzun vadede her iki taraf için de ciddi sorunlar ortaya çıkarır ve en önemlisi tüketici ve yatırımcı gözünde piyasa olan güven zedelenir.

Denetleyici Kurumların Bağımsızlık Kriterleri

İlgili akademik araştırmalar ile desteklenmekle birlikte bir denetleyici kurum, kurumun başkan­lık statüsüne sahip olup olmadığı, yönetim kurulu üyelerinin varlığı ve statüleri, yetkilerinin özel­likleri, organizasyonel yapıları, diğer kurumlarla olan ilişkilerinin yapısı ve siyasi irade ile bağlantı­ları gibi bağımsızlık kriterlerine göre değerlendiri­lir. Avrupa Birliği finansal normları, siyasi etkiden uzak, sektörün düzenlenebilmesi ve denetlenebil­mesi için gerekli bilgi birikimine ve tecrübesine sahip bir düzenleme ve denetleme kurumunun oluşturulmasını mecburi kılar.

Türkiye şartlarında ise kısa vadede tam bağımsız bir model oluşturmanın zorluğu göz önüne alındığın­da, yarı bağımsız bir modelin oluşturulması dahi sektörün ihtiyaç duyduğu sağlam yapıyı meydana getirme açısından önemli bir adım olur. Finansal piyasaların birbirleriyle olan yüksek iletişim ve etkileşimleri de göz önüne alınınca bu kurumun bütün finansal piyasaların düzenleme ve denetleme yetkisini tek elde toplaması etki alanını geniş­letir. Sektörün ihtiyaç duyduğu ivmeyi oluşturur.

Düzenleyici ve denetleyici kurumun bağımsızlığı, hesap verebilirlik özelliğini de beraberinde geti­rir. Hesap soran statüsündeki denetleyici kurum, uygulamalarının doğruluğu hakkında hesap vermeli, uygulamalarının tarafsızlığı ve doğruluğu ise kamu vicdanında ve şirketler nezdinde lekesiz ol­malıdır. Kurumun bütçesi, sektörün ihtiyacı olan etkinliği sağlayabilmeli, yeterli ve kaliteli işgücünü istihdam edebilmelidir. Eğer mevcut ise dağınık ve/veya parçalı karar alma süreçlerinin yarattığı belirsizlik ortamı, kurumun karar alma süreçlerinin detaylı bir şekilde belirlenmesiyle giderilmelidir.

Avrupa Birliği ve Türkiye örnekleri

Düzenleyici kurumların mevcut statülerini, finan­sal piyasalar açısından, Avrupa Birliği ve Türkiye örnekleri üzerinden değerlendirdiğimizde ise Avrupa Birliği üyesi birçok ülkede finansal piya­saların düzenleme ve denetleme kurumlarının tek bir çatı altında toplandığını ve bu kurumun uygula­malarının siyasi otoriteden uzak bir şekilde bütün oyunculara eşit mesafede gerçekleştirilmeye çalı­şıldığını görüyoruz. Bu aşamanın bir sonraki adımı, şu anda üzerinde çalışıldığı üzere, yüksek etkileşim gösteren ülke finansal piyasalarının Avrupa Birliği çatısı altında tek bir düzenleyici kurum tarafından yönetilmesi.

Avrupa Birliği bünyesinde yer alan ülkelerin dü­zenleyici ve denetleyici kurumlarının üstünde yer alacak olan bu kurum, ülke siyasi otoritelerinden bağımsız olarak Avrupa Birliği’ne ihtiyacı olan finansal istikrarı sağlayacak ve Birliğin finansal anlamda mevcudiyetinin mimari olacak.

Bu aşamada en önemli kriter olan siyasi otorite bağlantısının sınırlandırılması ise kurumların görevleri, yetkileri ve sorumlulukları alanında olası karmaşaların önüne geçmeyi ve bütün oyun­culara aynı mesafede durabilmeyi amaçlamakta. Böylelikle değişen siyasi iradenin finansal piyasa­lara etkisi çok az olacak. Sektörün büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için gerekli olan bu özellikle­rin önemi, olası finansal sıkıntılarda ve gerçek­leştirilmesi gereken düzenleme ve reformların sağlıklı olarak uygulanmasında bir kez daha öne çıkmakta.

Türkiye finansal piyasaları, düzenleyici kurumla­rın konsolidasyonu açısından alması gereken uzun yolla birlikte, düzenleyici kurumların bağımsızlığı açısından da öncelikle ilerleme kaydetmeli. Sek­törün arzu ettiği uzun ömürlü ve sağlıklı finansal yapılara sahip, düzenleyici kurumlar tarafından eşit mesafede yaklaşılan ve desteklenen şirketlerin varlığı yatırımcılar açısından sektörün cazibesini arttırır. Bu durum, arzu edilen finansal derinliği, ürün çeşitliliğini ve en önemlisi şirketlere ve sek­töre olan güveni beraberinde getirir. Düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsız bir şekilde ge­lişip güçlenmesi müdahaleci iktisadi politikaların önüne geçilmesi için de önemli bir adım olur.

Denetleyici kurumların kaliteli yapısı, sektör için itici bir dinamik olarak sektörün finansal ve insa­ni yapısının kalitesini arttırır ve sektörün kaliteli işgücü tarafından tercih edilmesini sağlar. Türkiye gibi birbiriyle etkileşimi yüksek olan finansal piyasaların tek bir bağımsız kurum ta­rafından düzenlenmesi ve denetlenmesi, ihtiyaç duyulan istikrarlı ve kaliteli yapıyı beraberinde ge­tirir. Bankacılık sektörünün sahip olduğu yüksek ivme sigortacılık sektörü açısından da itici bir güç oluşturarak sektörün hak ettiği derinliğe ve yapıya kavuşmasına yardım edecektir.

#RegulatoryCaptures, #RegulatoryBody, #RegulatoryRisk, #ERM, #ZeynepStefan

 3,115 total views