Sektörün Paul Volcker’i Olmak
Geçenlerde 92 yaşında hayatını kaybeden efsanevi FED Başkanı Paul Volcker’in doğum günüydü. Bu iki metrelik cesur iktisatçı, sadece boyuyla değil dönemine göre delilik olarak adlandırılan kararlarıyla da ekonominin devi olarak adlandırılmayı hak etmekte. Ekim 1979’da sadece iki ay önce devraldığı FED Başkanlığı görevinde, bir cumartesi akşamı para arzını kontrol etmek için sert önlemler almaktan geri kalmayacağını söyleyerek faizleri %12’ye çıkarmıştı. A.B.D.’nin o dönemdeki ataletinin sebebi olan enflasyonun ancak sert önlemler ile bitirilebileceğini ve ekonomik bir küçülmenin kaçınılmaz olduğunu söyleyerek o dönemde de yaygın olan popülist açıklamalardan uzak durmuş ve böylelikle %16’ya ulaşan enflasyon, kararlı tutumu ve etkin yönetimi ile dört yıl içerisinde %2’ye gerilemişti. Volcker’in zamanında kıyasıya eleştirilen, ancak ne kadar etkin kararlar verdiğinin beş yıl sonrasında görülebildiği dönem sayesinde Büyük Buhran – İkinci Dünya Savaşı neden-sonuç ilişkisinin tekrar kurulmasının önüne geçilebildi. İktisat-refah-gelişim üçgeninde bu kadar devrimci kararlar alabilen birinin nasıl bu kadar pervasızca eleştirilebildiği halen beni uzun uzun düşündürür. Belki de çevremizde gördüğümüz veya günlük rutinde fark etmeden aldığımız aslında yanlış birçok kararımızı kısa vadeli endişelerimizle şekillendiriyoruz. Biraz yükselip daha makro bir perspektifimiz olsa tam tersini yapacağız, belki de bizi üzse de.
Paul Volcker verdiği kararların doğruluğu ile iktisadi süreçlerin yönetiminde ortak aklı kullanmamasının getirdiği dezavantajları bertaraf edebilmişti. Ancak bu durum her zaman tek karar alıcının lehine devam edemiyordu. Bazen hızlanmalısınız ancak içerisinde yer aldığınız şirketin yapısı buna uygun değildir. Siz de Paul Volcker gibi sazı elinize alırsınız ve ikna edilmesi gerekenleri ikna ederek yolunuza devam edersiniz. Diğer yandan tek karar mercii olmak sizi kararlarınıza paydaş aramaktan alıkoyuyorsa tek bir yanlış adımınızda, aslında normalden daha fazla ihtiyaç duyduğunuz destek birden ortadan kaybolur, süreçleriniz ve güzel fikriniz iş dünyası mezarlığında ebedi uykuya çekilir. Destek verenler geri durur, en basit bir atama kararına dahi ‘bu işe girilirken bana sorulmadı’ diyerek, ki haklı olarak, şerh koyar. Aslında sabun köpüğünden bir destektir arkanızdaki ve o çekilince siz de bitersiniz. Ne kadar sürdürülebilir değil mi! Geride aslında inovatif işler yapmış olsanız bile hemen sizin ardınızdan kapatılan şirketler, bitirilen süreçler ve eski dinamizmi arayan mutsuz çalışanlar kalır.
Gelecekte bağımsız veya kurum içinde bir yönetim kurulu üyeliğine hazırlanabilmek için aralık ayında başlayacak harika bir programa dahil olmak istiyorum. Bu yüzden şu anda daha çok ortak aklın etkileri ve yönetim kurulunun işleyişi ile alakalı kitaplar okuyorum. Şirket içerisinde ortaya konan farklı karar seviyeleri olmakla birlikte bir genel müdürün yapması gereken ilk işin, en etkin karar alıcı olarak, karar sorumluluğunu aslında kademelere yayması gerektiğini ve bu sürecin hızla, sanki tek kişi karar alıyormuşçasına, yürümesi için de gerekli performans göstergelerini oluşturması gerektiğini gördüm yakın zamandaki bir deneyim ile. Aslında çok devrimci ve bir şirketin tam da ihtiyaç duyduğu aksiyonları alıyor olsanız bile hayalinize önce yönetim kurulu üyelerini, sonra üst yönetimi ve sonrasında ilgili birimleri dahil etmediğiniz müddetçe harika fikriniz size asılı kalan ve sissiz yaşayamayacak olan bir bitki oluyor. Aslında istenen kocaman bir çınar gibi güçlü kökleri, uzun ve olabildiğince özgür dalları olan bir şaheserdi. Ne büyük bir fark ne büyük bir hayal kırıklığı.
İşte böyle bir fark bir yöneticinin gerçekleştirdiği bütün olumlu faaliyetlerin yok sayılmasına ve ardından tam bir keşmekeşin başlamasına yol açmakta. Yıllar yıllar önce okuduğum ‘Benden Sonra Devam’ kitabını da bu deneyimle daha iyi anlamış oldum. Gerçek bir yönetici aslında organizasyonunu kendisinden sonraya hazırlayan, sistemlerin aynı hızla devam etmesini ve rotanın çok fazla değiştirilmemesini sağlayan yöneticiymiş. Sadece kendisi gibi düşünenlerle çalışan, mevcut erken uyarı sistemlerini, mesela risk yönetimi departmanını (!), kâğıt üzerindeki raporlardan ibaret gören, uyarılara itibar etmeyen ve karar almayı olabildiği kadar erteleyenler ise geride onlara sorulmadığı için kızgın yönetim kurulu üyeleri ve bu tepişmede çimler gibi ezilen mutsuz çalışanlar bırakmaktaymış. Sonuç olarak Paul Volcker olmak herkesin harcı değilmiş!
1,431 total views, 1 views today
Leave a Reply
Want to join the discussion?Feel free to contribute!