CBDC Konferansı Birinci Gün

Merkez Bankası Dijital Para Birimi (CBDC – Central Bank Digital Currency) finansal derinleşmeyle alakalı doktora tezimi yazmaya başladığımda yakından tanıdığım bir kavram. Bu kadar önemli bir konunun dünyadaki önemli temsilcileriyle İstanbul’da konuşulması ise büyük bir ayrıcalık. Dolayısıyla 12-14 Eylül tarihlerindeki konferansı, yoğun iş gündemine ve İstanbul’un diğer ucunda olmasına rağmen kaçıramazdım. Ne yazık ki, uzun yıllar kripto paraların çabuk sönen ateşinde kaybolan CBDC’yi akademisyenler ve merkez bankası profesyonelleriyle, sektör dedikodularından uzak bir şekilde konuşmak harika.

CBDC çalışmalarını yakından takip ettiğim birkaç ülke var ve aralarında ECB (European Central Bank) yok 😊 İlki konferansta da temsil edilen Bahama Adaları. Hızlı ancak kırılgan balık tanımının önemli bir örneği Bahama Merkez Bankası. Kırılgan ekonomilerini görece az nüfusları ve kolay uygulama imkânı nedeniyle oldukça kısa bir sürede Sand Dollar’ı piyasaya sürdüler. Sand Dolar aslında bölgede yetişen bir mercan çeşidi. Bahama düzenleyici kurumunun bu adı seçmesi dolayısıyla tesadüf değil.  Hem marka özellikleri hem logosu hem de ülke ekonomisine katkısı ile Sand Dollar tam bir ‘en iyi uygulama’ örneği.  Yaklaşık üç yıldır dijital cüzdan uygulamalarında çalışan biri olarak aslında özel sektör finansal kuruluşlarının gerçekleştirmesi gereken finansal cüzdan uygulamasının bu örnekte bizzat devlet eliyle hayata geçirildiğini ve yaygınlaştırıldığını görüyoruz. 2019 yılında henüz 48 bin dijital Sand Dollar dolaşımdayken bu değer Ağustos 2023’te 1,07 milyon Bahama dolarına fırlamış durumda. Bahama’da şu anda 113 bin bireysel dijital cüzdan kullanıcısı mevcut. Kurumsal cüzdanların sayısı ise, 2021’de beri üç katına çıkmakla birlikte, 1.687 tane. Bahama Merkez Bankası yetkilisi sevgili Shagueno, planladıkları yeni cüzdan teknolojisinin de bazı detaylarını da paylaştı ki neredeyse bir senedir gece gündüz düşündüğüm f ve g bentlerinin (ödeme şirketi profesyonelleri bilir, Merkez Bankamızın yayınladığı ödeme sistemleri kanununda açık bankacılık işlemlerinin kapısını açan bentler) sadece finansal piyasalardaki değil, para politikalarındaki önemi hakkında da kafamda ciddi soru işaretleri oluşturdu.

Merkez Bankası Dijital Para Birimi (CBDC – Central Bank Digital Currency) finansal derinleşmeyle alakalı doktora tezimi yazmaya başladığımda yakından tanıdığım bir kavram. Bu kadar önemli bir konunun dünyadaki önemli temsilcileriyle İstanbul’da konuşulması ise büyük bir ayrıcalık. Dolayısıyla 12-14 Eylül tarihlerindeki konferansı, yoğun iş gündemine ve İstanbul’un diğer ucunda olmasına rağmen kaçıramazdım. Ne yazık ki, uzun yıllar kripto paraların çabuk sönen ateşinde kaybolan CBDC’yi akademisyenler ve merkez bankası profesyonelleriyle, sektör dedikodularından uzak bir şekilde konuşmak harika.

CBDC çalışmalarını yakından takip ettiğim birkaç ülke var ve aralarında ECB (European Central Bank) yok 😊 İlki konferansta da temsil edilen Bahama Adaları. Hızlı ancak kırılgan balık tanımının önemli bir örneği Bahama Merkez Bankası. Kırılgan ekonomilerini görece az nüfusları ve kolay uygulama imkânı nedeniyle oldukça kısa bir sürede Sand Dollar’ı piyasaya sürdüler. Sand Dolar aslında bölgede yetişen bir mercan çeşidi. Bahama düzenleyici kurumunun bu adı seçmesi dolayısıyla tesadüf değil.  Hem marka özellikleri hem logosu hem de ülke ekonomisine katkısı ile Sand Dollar tam bir ‘en iyi uygulama’ örneği.  Yaklaşık üç yıldır dijital cüzdan uygulamalarında çalışan biri olarak aslında özel sektör finansal kuruluşlarının gerçekleştirmesi gereken finansal cüzdan uygulamasının bu örnekte bizzat devlet eliyle hayata geçirildiğini ve yaygınlaştırıldığını görüyoruz. 2019 yılında henüz 48 bin dijital Sand Dollar dolaşımdayken bu değer Ağustos 2023’te 1,07 milyon Bahama dolarına fırlamış durumda. Bahama’da şu anda 113 bin bireysel dijital cüzdan kullanıcısı mevcut. Kurumsal cüzdanların sayısı ise, 2021’de beri üç katına çıkmakla birlikte, 1.687 tane. Bahama Merkez Bankası yetkilisi sevgili Shagueno, planladıkları yeni cüzdan teknolojisinin de bazı detaylarını da paylaştı ki neredeyse bir senedir gece gündüz düşündüğüm f ve g bentlerinin (ödeme şirketi profesyonelleri bilir, Merkez Bankamızın yayınladığı ödeme sistemleri kanununda açık bankacılık işlemlerinin kapısını açan bentler) sadece finansal piyasalardaki değil, para politikalarındaki önemi hakkında da kafamda ciddi soru işaretleri oluşturdu.

Yakından takip ettiğim diğer bir ülke ise UK. Brexit sonrası kendilerine her ne kadar mesafeli olsam da yakın zamanda finansal piyasalarda yaptıkları inovatif hareketlerle referandum dönemindeki naifliklerini unutturmak istiyor gibiler. Özellikle dijital bankacılık alanındaki lisanslama çalışmalarını neredeyse adım adım takip ediyorum. Gidip şirketlerin kutlama partilerine katılabilirim, o derece! İngiltere’nin sunumunda dikkat çekilen ilk nokta CBDC ile mevcut durumda özel bankalarda olan dijital emisyonun devlet eliyle merkez bankalarına transfer edilmesi. Bu emisyon kavramına doktoradan beri takmış durumdayım. Ödeme sistemleriyle nasıl ilişkilendireceğim üzerine daha çok düşünmem gerekiyor. Yani CBDC formu zaten banka hesaplarımızdaki dijital para ile mevcuttu ancak sorumluluk, hesabımızın olduğu bankalardaydı. Şu anda karşımızda Merkez Bankası var. Temkinli olması, yavaş hareket etmesi ve inovasyona karşı göreli konservatif olması zorunlu olan merkez bankasında. Sizce inovasyonun hızını yakalayabilecek mi? Yoksa kaplumbağadan koşmasını ve gökyüzündeki kuşlarla yarışmasını mı bekliyoruz? İngiltere’nin sunumu daha çok bir makro iktisat, şahsen favorim, dersi gibiydi. Bilgi birikimimi İngiltere Merkez Bankası aracılığıyla yenilemek iyi geldi. Sevgili Shiv’i dinlerken sonradan okumak için de 3-4 makale indirdim. Shiv’in dikkat çektiği önemli bir konu da gizlilikti. Örneğin merkez bankaları harcamaların detaylarını, kimin harcadığını, nereye harcadığını, işlemler illegal olsa bile, görebilecek mi? CBDC’nin ana hedeflerinden biri de kara para aklamanın tarihe gömülmesi aslında. Dolayısıyla bu amaç için kullanılacak her harcamanın engellenmesi gerekiyor ki bu zaten kullanıcı gizliliğinin devre dışı bırakılması anlamına geliyor. Bunu tahmin edecek bir kullanıcının sistemde tutulması ancak alternatifin mümkün olmaması ile mümkün olabilir ki, yine bir yol ayrımı. Buradan iktisattaki en sevdiğim kurallardan birine geliyoruz: Kötü para iyi parayı kovar! (Gresham Kanunu) Ben şahsen bir birlikteliğin mümkün olabileceğini, en azından şimdilik düşünmüyorum.

Burada dikkatimi çeken bir benzerliği paylaşmak istiyorum. Aslında finansal piyasalarda inovasyonun ve seçeneklerin artması ile net ayrımlara gidiyoruz bence. Ya servis sağlayıcısısın (white-label) ya vitrindesin (brand owner); ya tamamen dijital para birimi kullanacaksın ya da kötü para iyi parayı kovacak ve senin CBDC’in sakat doğmuş olacak. Gri alanlar ne kadar azalıyor. Teknolojinin içerisinden geçtikçe daha çok gözlemliyorum. Oldukça enteresan.

Yakında takip ettiğim üçüncü ülke ise Norveç. Norveç’te 1993’te %85 olan nakit kullanımı 2023’te %3’e düşmüş durumda. İnanılmaz! İsrail ve İsveç ile yer aldıkları ‘Project Icebreaker’ı daha önce duymuştum. Ancak ayrıntıları sevgili Suela’dan dinlemek inanılmazdı. Suela harika bir sunum yaptı. Konuşması biter bitmez tanışmak ve ek sorular sormak için peşine düştüm 😊 Suela’nın dikkat çektiği diğer bir konu ise toplu ödemeler (mass payment) idi. Bu da oldukça önemli bir ayrıntı. Takip eden yazılarda CBDC projelerini nasıl çıkmaza soktuğundan bahsediyor olacağım. İkinci gün detaylarında buluşmak üzere!

#ZeynepStefan, #AIZA, #CBDC, #SandDollar, #ProjectIcebreaker, #GreshamLaw, #BadMoneyDrivesOutGood, #MassPayment

 1,732 total views,  2 views today

Money 20/20 ikinci gün

Money 20/20 ikinci gün yazımı havayı biraz daha koklayabilmek adına geciktirdim. Organizasyon o kadar yoğun geçti ki üzerinden nerdeyse bir hafta geçmesine rağmen aldığım notları düzenlemem oldukça uzun sürdü. Şirketimizin çok ünlü bir danışmanının dediği gibi ‘Denizli Horozu’ gibi bütün enerjimi sesimi duyurmak için harcayıp sonra da düşüp bayılmamak adına birkaç gün es vermek istedim.

Konferansın genel perspektifini ilk gün yazımda paylaşmıştım. Öne çıkan üç temel yönelim görmüştüm. Birincisi kripto varlıkların nihayet geri plana alınması. İkincisi entegre finansman (‘embedded finance’e özellikle gömülü finansman demekten kaçınıyorum. Bence oldukça kötü ve iktisadi karşılığıyla çok alakasız bir ‘chicken translate’) çözümlerindeki inanılmaz ilerleyiş ve son olarak daha da derinleşeceğini düşündüğüm ‘white-label’ ve ‘vitrin’ ayrımı.

İkinci gün ağırlığını sunumlardan ziyade katılımcılara verdim, bir nevi fikir veya ürün peşinde koştum. Dinlediğim, sorguladığım ve sonunda beğendim bütün ürünlerde bir ortak nokta görmek beni oldukça şaşırttı: Orkestrasyon. Sadece ödeme sürecinde değil, finansal birçok yapıda orkestrasyon, yani uyum, bir arada yönetilebilme, entegre olabilme veya birlikte ölçeklendirilebilme becerisi.

Ödeme sistemlerinde birçok bankayla işlemlerin benzer iş modelleriyle kolayca gerçekleştirilmesi, regülasyona yönelik çözümlerde ülkelerin düzenleyici otoritelerinin olabildiğince aynı potada eritilmesi ve birlikte kullanılabilirliğinin değerlendirilmesi. Bence harika bir özellik ve itiraf etmeliyim ki daha önce yeterince önem vermediğim bir özellik. Şu andan itibaren içerisinde olduğum her fikirde olmasına ve yoksa da oluşturulmasına mutlaka dikkat edeceğim bir özellik olacak.

Organizasyondaki oturumlar sırasında dikkatimi çeken diğer bir özellik regülasyonun diğer yıllara kıyasla daha çok tartışıldığını görmek oldu. Harika bir gelişme! Şirketlerin, fikir sahiplerinin ve pazar düzenleyicilerinin piyasanın düzenlenmesiyle birlikte yaratılan değeri nihayet görmüş olmaları harika. Bu yaratılan değerin teknoloji ile birleştirilerek bir çözüm olarak sunulması ise en az ilki kadar harika olan diğer bir gelişme.

Bu alandaki taksonomiyi, harcanan enerji ve bilgi birikiminin daha etkin şekilde yönetilmesine dönük her çabayı oldukça önemsiyorum. Yakın ve orta yakın gelecekte fark yaratan fikirlerin bu iki özelliği iç yapılarında çoktan hayata geçirmiş kurumlardan ve/veya ekiplerden çıkacağını kolaylıkla söyleyebilirim.

Harika fikirlerle birlikte birçok ‘potemkin’ özellikli aplikasyonun da Money 20/20’de stand açtığını görmek beni şaşırtan diğer bir özellik oldu, önceki yıllarda bu tür bir arkası boş vitrin görmemiştim. Sürekli övdüğüm Money 20/20’nin entelektüel kapasitesi adına üzücü bir gelişme. Sadece fotoğraf çektirmek için gelen ve vatandaşı olduğu ülkenin pavilyonundan çıkmayanlar da cabası. Eminim tekrar karşılaşacağız kendileriyle.

#ZeynepStefan, #Money2020, #AIZA, #WhiteLabelvsBrand, #EmbeddedFinance

 1,164 total views

Money 20/20 Birinci Gün

Money 20/20 birinci gününü oldukça hızlı bir şekilde bitirdik. Organizasyona Türkiye’den oldukça yoğun bir katılım var ve TÖDEB yönetimindeki Türkiye pavyonu oldukça gösterişli. Harika bir temsil, emeği geçenlerin ellerine sağlık.

Bildiğiniz gibi şu şirket gelmiş, şunla görüştük gibi detaylar vermiyorum yazılarımda, özellikle Money 20/20 gibi 2024 finansal trendlerini belirlemek için düzenlenmiş bir organizasyonda. Kim-nerde yazılarından Linkedin’de oldukça çok var, #Money2020 etiketiyle kolayca karşınıza çıkacaktır. Dolayısıyla benden biraz daha neden böyle (Chief Question Officer olarak), trend ve felsefi detayları duyacaksınız.

Öncelikle görüyoruz ki dijital varlıkların içerisinde kripto paranın 2024 yılında da pek izi olmayacak. Endlich! Merkez Bankalarının zorlukla kurdukları ve bütün yıpratıcı etkilerden korumaları gereken parasal iktidarlarına (ki hakimiyetini ilan etmek için para basan roma imparatorlarından günümüze halen para iktidar demektir) önemli ölçüde zarar veren ve benim iktisadi perspektifimde saadet zincirinden pek bir farklı olmayan (ki bu görüşümde ne mutlu bana ki Daron hocayla benzer düşünüyoruz) kripto para ve ilgili ödeme alternatifleriyle ilgili konferansta pek bir iz yok. Geçen sene birçok platformda kripto paralarla alakalı çözümler sunulmasına rağmen, SEC’in karşı atakları en azından Avrupa’da duyulmuşa benziyor. Bravissimo! Doğru karar! Bir sonraki adım bence asıl etkiyi yaratacak merkez bankası kontrolündeki dijital para birimiyle (CBDC) ilgili çalışmaların hızla ilerletilmesi. Money 20/20’de yer alan ülke standlarında, bizimki de dahil olmak üzere, bununla alakalı bir detay görmedim. Yazık olmuş. 2023 perspektifine almaları vizyoner bir adım olurdu. 2024’de adımlarını bütün organizasyonlarda hissettireceğinden şüphem yok.

Diğer vizyoner bir adım da aslında ülke standlarının şirketler bazında değil fonksiyonlar bazında hazırlanması olurdu. Türkiye dahil etkinlikte yer alan diğer ülkeler de; Fransa, Litvanya, Estonya vb.; genellikle ödeme şirketlerini öne çıkarmışlardı. Halbuki ödeme bu yolculuğun son adımı. Ürün geliştirme, yazılımcılar, güvenlik adımları, tutundurma ve pazarlama faaliyetlerine dair birçok süreçle alakalı bir performans daha yerinde olacaktır. Standa uğrayanlar ben iş planımı bu ülke kaynaklarıyla gerçekleştirebilirim düşüncesinde olmalılar benim perspektifimde.

Kripto para olmamasına rağmen etkinlikte ne öne çıktı derseniz platformlar ve ‘white-label’ servis sağlayıcıları derim. Bu konudaki öngörüm iki farklı iş planının mutlaka ayrılacağı ve birinde olanın diğerinde olmayacağı yönündeydi. Haklı çıktığıma mutluyum. Etkinlikte birçok iş planını değerlendirdim, ki bu sene önceki senelere göre daha yapısal davrandım, randevularımı önceden aldım, dinlemek istediğim konuşmaları ayarladım ve 10.00-16.00 arasında hiç yemek molası vermedim! Organizasyon alanında yaklaşık 24.000 adım atmışım ki (RAI’e ulaşmak için attığım adımlar dahil) benim için bir rekor! Ve şunu gördüm, ya portföyünüzü konuşturacaksınız ve vitrinde markanızla yer alacaksınız, geri plandaki operasyonlarınızdan vazgeçeceksiniz ya da geliştirdiğiniz harika teknolojiyi ve iş modellerini portföy sahiplerine kullandırarak geri plandaki, bence, süper güç olacaksınız. Hangisinin en iyi iş planı olduğunun cevabı bende var ancak Money 20/20’deki profesyonelleri biraz daha dinlemek istiyorum. Belki ikinci gününde fikrimi değiştirebilirim!

#Money2020, #ZeynepStefan, #AIZA

 1,204 total views,  2 views today

Rekabet Odağı Değişebilir mi?

Rekabet Kurumu’nun sadece finansal piyasalarda değil, iktisadi yapının genelinde gerçekleştirdiği dönüşümü merakla ve heyecanla takip ediyorum. Bu merakım 13 haftalık ‘Rekabet Hukuku’ seminerlerinde başladı ancak etkisi 13 haftadan çok daha uzun sürecek gibi. Bu etkinin temeli Carl Jung’un çok sevdiğim bir sözünden geliyor: ‘Önündeki yol netse muhtemelen başka birinin yolundasın.’

Birçok şeyi otomatikleştirmeye çalıştığımız günümüzde aslında ne kadar başkasının yolunda gitmezsek o kadar başarılı olacağımıza inananlardanım. Dolayısıyla yer aldığım sektördeki düzenleyici kurumdan, hesap vermem gereken hissedarlardan veya yönetim kurulu üyelerinden bir şeyi çok farklı bir formda yapmak istediğimde duyacağım sorular benzer ve ön görülebilirdir. İyi bir fizibilite raporu ve detaylı bir projeksiyonla gerçekleştirmek istediğim o harika fikre hayat vermek için hesap vermem gereken bütün mercileri ahenkli bir şekilde bir araya getirebilirim. Sistemik riske olan katkım ölçüsünde de bana izin vereceklerdir veya iş planlarımda pivot yapmamı isteyeceklerdir.

Bir noktaya kadar ikna edilebilir. Dünyayı değiştirmek için bir adım atılır ve o harika belirsizlik dönemi başlar. İlk fikrim onlarca-yüzlerce farklı versiyona ulaşıncaya kadar uğraşmaya devam ederim. Bu versiyonlarla denerim. Uygun görürsem hissedarlarımı değiştiririm, gerekliyse yöneticilerimi. Takılabileceğim tek bir taş bile yok, aslında yoktu. Ta ki rekabet otoritesi aslında nasıl bir güç kaynağını elinde tuttuğunu fark edene kadar.

Rekabet Kurumu’nun, benim gözümde onu aslında her şeyin merkezine çeken özelliği de buradan gelmekte. Başka bir yolda gitmek isteyen birinin dikkate alması gereken tek merci ve yakında iş planlarımızı ilgili düzenleyici kurumdan önce sunacağımız kurum.

Bunu seminer programı sırasında sunum yapan avukata sorduğumda sorumu anlatamadım, programın koordinatörü de anlatamadım. Hâkim durumda değil diyerek cevap verdiler. Halbuki zaten daha önce gidilmemiş bir yoldan gideceksiniz doğal olarak pazar liderisiniz, doğal olarak kartelsiniz. Hatta, yaptığınız işin orijinalliği ölçüsünde benzersiz, rakipsizsiniz ve o ölçüde kartelsiniz. Bu harika yörüngeden beni çıkartabilecek tek kuvvet ise rekabet otoritesinde.

Şu anda Rekabet Kurumu’nun etkisi bir faaliyetin piyasayı hangi yüzdelerle şekillendirebildiği, diğer paydaşları dışlayıcı bir etki yaratıp yaratmadığı sorularıyla başlıyor. Belki şu anda yavaş ilerliyor. Ancak etkisi o kadar belirleyici ve keskin ki sadece ‘inceleyeceğim’ demesi bile milyonları çöpe atmanıza yetiyor. Bu risk, bu harika fikrin sahibi tarafından kesinlikle göze alınamayacak kadar büyük.

Ancak buradaki öğrenme hızına dikkatinizi çekmek isterim. Sadece Türkiye uygulamalarında değil, dünyanın diğer rekabet kurumlarıyla da birlikte eksponansiyel olarak büyüyen bir öğrenme eğrisi var karşımızda. Ve ‘eğer öyleyse’ (what if) soruları. Gerçeklikten ‘şimdilik’ bağımsız gelecek tasarımı soruları. İş planımı ilgili düzenleyici kurumdan önce rekabet otoritesine onaylatmak istemekte %100 haklıyım bence!

Program dolayısıyla tanıdığım iki yeni kahramanıma Lina Khan ve Tim Wu’ya bir sonraki yazımda değiniyor olacağım.

#ZeynepStefan, #AIZA, #LinaKhan, #TimWu #WhatIf, #ChiefQuestionOfficer, #ToBeChrystalClear #Circumstances, #Possibilities.

 1,056 total views