‘Koçluk Öyküleri’

‘Taş taşlıktan çıkmadıkça parmaklara yüzük olmaz. Yüzük olmayı dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır.’

Mevlana

‘Koçluk, kendimi ve seçtiğim hayatı ifade etmek için bir yol. Aslında dışarıdan her şeye sahip gibi görünen birine ‘sahip olduklarınla mutlu olmak zorunda olduğunu mu söylüyorsun?’ veya ‘kendine mutsuz olmama hakkı vermiyor olabilir misin?’ diye sormak. Farkındalığın aksiyonla buluşabilmesi için konuşmanın sonunda ‘o zaman şimdi ve burada, bu güzel farkındalıkla ne öğreniyorsun kendi hakkında’ diye sormak.’

‘Her birimizin bu dünyaya bir amaçla geldik, bu uğurda bize düşeni yaptığımız sürece bu hayatı mutlu yaşarız. Bizi biz yapan ne ise onu yaparsak bu hayatı mutlu yaşarız. Tutkumuza varamayız ancak uğruna yaşarız. Yolda yaşadığımız her şey de tutkumuza dahildir. Koçluk alanın dünyasına girecek ilk konunun ortaya çıkmasına sağlamak koçun görevidir. Bunun için koçluk alana sorulan temel sorular aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Son dönemde sık sık bir duygu durumu yaşıyorsan bu duygu durumunun adı ne olabilir?
  • Sana aşırı gelen bu duygu durumunun senin yaşam kaliten üzerinde nasıl bir etkisi var?
  • Son dönemde duygu-düşünce olarak çok etkilendiğin bir film, tiyatro oyunu, sohbet, olay veya kişi oldu mu? Olduysa seni nasıl etkiledi?
  • Şu anda başına gelebileceğini düşündüğün en büyük zorluk ne olabilir? Bu zorluğun senin hayatını nasıl etkileyeceğini var sayıyorsun?
  • Sınırsız bir güç ve finansal kaynak bugün sana verilmiş olsa bundan sonra hayatın nasıl olurdu?’

‘Geçmişten gelenler, geleceğe dair öneriler koçluk sürecinde yer almaz. Koçun işi koçluk alanı duyarak ‘Şimdi ve Burada’, kişi için doğru olanı bulmaktır. Koçun yapmak istediği koçluk alana ‘Şimdi ve Burada’ya gelene kadar hayatın ona hangi fırsatları sunduğunu, önüne hangi engelleri çıkardığını, ona ışık olacak birisiyle karşılaştığında bu kişiden ne kadar faydalandığını, bir deneyim kazanacak fırsat çıktığında hangi korkularının ona dur dediğini, geçmişte aldığı derslerden ne kadar faydalandığını, hangi yönde tercihler yapma eğiliminde olduğunu düşündürtmektir.’

‘Koçluk alanın sıklıkla vereceği cevaplardan biri de ‘Bilmiyorum’ olacaktır. Bu cevap iş birliğinden kaçmanın bir ifadesi de olabilir. Netleştirmek için koç, bu durumu dile getirir ve sürece devam etmek isteyip istemediğinden emin olur. Sürekli ‘bilmiyorum’ cevabını alan bir koç, aşağıdaki sorular ile durumu netleştirebilir:

  • ‘Tam olarak konu ne diye sorsalar, kısa bir cümle ile nasıl özetlerdin?’
  • ‘Bilmek istiyor musun?’ diye sorulur. Eğer istemiyorsa koçluk alan zorlanmamalıdır. Bu şekilde iş birliği sona ermiş demektir ve bu durum dile getirilerek yeniden dizayn edilebilir.
  • ‘Bilmiyorum kelimesi henüz icat edilmedi, ilk aklına geleni söyler misin? Böylelikle bilmiyorum cevabı yerine düşünmeye ve derinleşmeye teşvik edilebilir.
  • ‘Bilmene ne engel?’ diye sorularak koçluk sürecine bilmek ve öğrenmek için girdiyse bilmesine engel olanı merak edip o engeller berabere aranabilir.’  

‘Bir kişinin misyonu yaşam amacıdır. Kişinin misyonunun bulunabilmesi için aşağıdaki sorular koçluk alana yönetilebilir:

  • ‘Bu bütünde, ortamda, dünyada ne için varsınız?’
  • ‘Neyin peşindesiniz?’
  • ‘Yüreğinizde yanan ateş nedir?’
  • ‘Varmak istediğiniz adres nedir?’
  • ‘Yaşamınızın anlamı nedir?’
  • ‘Neyi yaşadığınızda her şey yerli yerine oturur?’
  • ‘Bundan sonraki hayatını nasıl yaşamayı tercih ediyorsun?’

‘Koçun kullandığı birçok beceri söz konusu. Farklı uygulama şekilleri olmakla birlikte koçluk serüveninde kullanılan temel beceriler:

  • 3D / Duygu Düşünce Davranış
  • Aksiyona davet etme
  • Anla dans etme
  • Anlamlandırma
  • Aynalama
  • Büyük resmi gösterme
  • Cesaretlendirme
  • Dile getirme
  • Etkin dinleme (birinci seviye dinleme – ikinci seviye dinleme – üçüncü seviye dinleme)
  • Johari penceresi (etkin dinleme)
  • Güçlü sorular sorma
  • Gündeme sadık kalma
  • İzin isteme
  • Kendini yönetme
  • Koçun varlığı
  • Mayın atma (koçluk alanı kendi içinde düşünmeye ve sorgulamaya yönlendiren, hemen cevaplanması gerekmeyen, cevaplarının uzun vadede verilmesinin beklendiği sorular)
  • Merak etme
  • Metafor kullanma
  • Ödev verme
  • Sadeleştirme (Ana konuyu gereksiz ayrıntılardan arındırma ve durumu bir cümleyle özetleme)
  • Sessizliğin gücü
  • Sezgi
  • Takdir etme
  • Yeniden çerçeveleme
  • Zorlama’

İş birliği, koçluk alanın kendisine şu soruları sorup cevap bulmasıyla oluşmaktadır:

  • ‘Bağ hissediyorum, ancak bu yolda koçla ilerlemek istiyor muyum?’
  • ‘Ben bu iş birliğine hazır mıyım?’

‘Koçluk sürecinde etkili bir iletişim için karşılıklı iletişimdeki niyet, bir niyetin etkilerine dair farkındalık ve taahhüt önemli bir rol oynar. Bu kavram bütünü NET (Niyet – Etki – Taahhüt) olarak adlandırılmaktadır. Niyet, kişinin yaşamda yapmaya, olmaya dair isteklerini ifade eder. Etki ise bu niyetlerin, isteklerin olası yan etkileridir. Taahhüt ise kişinin bu niyetine ulaşmak için olası tüm sonuçlarını da olduğu gibi kabul ederek niyet ve etkileri konusunda kendi içinde tam bir uzlaşma içinde olduğunu, bunları kabul ettiğini ifade eder. Dünyada bir fark yaratmak, bir iz bırakmak isteyen, güzel yaşamak isteyenlerin, kendi amaçlarını anlatırken gözleri ışıldayanların hep sağlam ve güçlü amaçları olur. O amaçları niyetleri belirler. O niyetlerinin uğrunda amaçlarının peşinde koşarlar, hayatın getirdiklerini daha kolay göğüslerler. Niyetiniz netse ve size aitse, yüreğinizi yakıyorsa o niyetin getirdiği etkiler de çok güçlü ve güzel olacaktır.’  

‘Koçluk süreci boyunca hissedilen bir diğer duygu ise ‘dışarıda olanın dışarıya ait olduğudur. Dışarıda olanın bizdeki etkisine baktığımızda gördüğümüz bizim asıl hikayemizdir.’ Koçluk alan ve koç arasındaki geçen diyalog ve dile getirilen sorular insanların tutum ve davranışları neler yerine ‘bu tutum ve davranışlar beni niye etkiliyor?’ fikrine odaklanmak koçluk alanın yaşam kalitesini arttırmaktadır. Koç ve koçluk alan arasındaki ilişki devam ettirilmelidir. Ancak başkalarının tutum ve davranışları değil, onların koçluk alan üzerindeki etkileri konuşulmalıdır. Bu yaklaşım ‘varsayım temizlemek’ olarak adlandırılmaktadır.’

‘Koç olarak davranışa müdahale etmeden, koçluk alanın düşüncelerini toparlamasını sağlamak için yapılabileceklerden biri koçluk alanın büyük resmi görmesini ve kararsız kaldığı durumlarla ilgili olarak durumu tüm yönleriyle değerlendirmesini sağlamaktır. Koç tarafından kullanılan ve olaya bölümler halinde bakmayı kolaylaştıran bir yöntem ise ‘Kompartıman Yöntemi’dir.’

‘Koç ile koçluk alan arasında kullanılan diğer bir yöntem ise halka-kanca olarak adlandırılmaktadır. Bir ortamda aynı ifadeye birisi tepki veriyorsa ve diğerleri bir şey olmamış gibi davranıyorsa, tepki verenin o konuda halkası var demektir. Durumu kişiselleştirme ve aşırı hassasiyet halkanın işaretleridir. Koç, koçluk alanın halkaları ile tanışmasına ve hür iradesi ile tercihler yapmasına destek olur. Halkalar azaldıkça koçluk alan daha da netleşecek ve daha yetişkin tercihler yapabilecektir. Koçluk alan halkalarını tanımlamak için şu soruları sormalıdır:

  • Aslında neyin peşindeyim?
  • Nasıl ideal sonuçlar hayal ediyorum?
  • Kazanmak için bir şeyler mi arıyorum?
  • Kaçmak için bir şeyler mi arıyorum?
  • Otorite figürlerimden onay mı istiyorum?
  • Sonunda diğerlerine ne olduğunu görmek istiyorum?’

‘Koçluğun ana amacı farkındalığın oluşmasına destek vermektir. Her an, her saniye farkındalık yaratmak mümkün olmasa da koçluk sürecinin kutup yıldızı bu olmalıdır. Bu farkındalığa ulaştığında koçluk alan sessiz kalabilir veya hıçkırarak ağlamaya başlayabilir. Bu zamanlar insanların kendileriyle doya doya yalnız kalma zamanlarıdır ve dışarıdan gelecek her müdahale o anın güzelliğini bozmaktadır. Bu şekilde içe atılanlar dışarı çıkmaktadır.’

‘Koçluk sürecinde her ne olursa, olması gerekendir. Her ne zaman başlarsa, doğru zamandır. Hiçbir şey için ne geçtir ne erkendir. Her şey zamanında olur. Herkesin her şeyi yapma gücü, becerisi ve yeterliliği vardır. Her insan kendi sorunlarını kendi çözebilecek kadar yeterli ve tamdır düşüncesini benimsemek koçluk sürecinin ilk adımıdır. Sadece o gücün ortaya koyulmasını engelleyen parazitler söz konusudur. Kişiyi neyin engellediğini bilmeden sürekli mücadele etmek, altı delik bir kovaya sürekli su koymak gibidir. Bazen su doldurmak yerine delikleri kapamak yeterli olacaktır. Koç koruyucu, kollayıcı, yargılayıcı ve etiketleyici olmamalıdır. Bu eyleme yönelindiğinde koçluk alana ‘sen bunları çözemeyecek kadar yetersizsin’ mesajı verilmektedir. Takılma, üzülme, boş ver, unut gitsin vb. demek de insana ve derdine inanmamak hissiyatını uyandıracaktır. Oysa koçun yapması gereken, tam olarak neye üzülüyor, bu olumsuz duygu halinden çıkmak için neye ihtiyacı var merak etmek ve bu soruları koçluk alana yöneltmektir.’

‘Hayatımızda yaşam tatmininizi sağlayan her şey değerlerinizle bağlantılıdır. Hayatınızın kumanda masası değerlerdir. Değerler önceliklerimizi belirler, bize hayatımızın istediğimiz yöne gidip gitmediğini sorgulatır. İnsanın en çok zorlandığı anlara bakılarak hangi temel değerini yaşayamadığını ya da hangi değerlerinin birbiriyle çakıştığı bulunabilir. Mutlu insanla mutsuz insan arasındaki en büyük fark değerlerini onurlandıranlar ve onurlandırmayanlar arasındadır. Değerlerin hakkını vererek tercihlerini sağlıklı yapanlar mutlu yaşarlar. Değerlerini bastıran, değerlerini sağlıklı yaşamayan insanlar gergin yaşarlar.’

‘Doğduğunuz andan öldüğünüz ana kadar üç benlikle yaşarız. Bu benlikler: çocuk, ebeveyn ve yetişkindir. Ebeveyn dili -meli ve -malı’dır. Yapmalıyım, etmeliyim gibi. Bu benlik ebeveynlerden ya da ebeveyn figürlerinden kopyalanan davranışlardır. Çocuk benliği güdülerimizi ve tepkilerimizi içerir. Çocuk dili ‘ben’dir, istiyorum veya yapıyorum gibi. Yetişkin benliği ‘burada ve şimdi’ye tepki olan davranışlar, düşünceler ve duygulardır. Us ve akıl içerir. Çocuk ve ebeveyn benlikleri arasındaki dengeyi oluşturur.’  

‘Her bir koçluk seansında seans içerisindeki konuların bir girişi, bir tepe noktası ve bir sonu vardır. Koç, tüm ilişki, seans ve konular boyunca bu ARC’ları izlemelidir. Buna ARC takibi denmektedir.’

Koçluk seansları sırasında kullanılan diğer bir yöntem ise Karpman Üçgeni’dir. Bu model içerisinde illa üç kişi bulunmaz, daha fazla kişi de olabilir. Ama modelin içine girenler mutlaka kurban, kurtarıcı ve suçlayıcı gruplarından birisinde yer alırlar. Her bir kişi farklı durumlarda bir rolü üstlenir. Bu sonu gelmez bir döngüdür ve kimse bu döngüden kazançlı çıkmaz. Bu modelin ilişkilerinde mutluluk ve denge yoktur, her bir katılımcı kendisini veya ilişkiyi tüketene kadar devam eder.’

‘Koçluk alan ara çözümleri göremediğinde, görmek istemediğinde ya da bunları görüp olası sonuçlarına ve eylemlerine katlanacak gücü bulamadığında sarkaç etkisiyle bir uçtan diğerine savrulur. Sarkaç bir tarafa olan korkumuzdan dolayı tam zıt tarafa saklanma davranışıdır. Hayatın bütünü sarkaç salınımından oluşur, önemli olan en uçlara gitmeden sağlıklı salınım aralığının bulunabilmesidir. Bu denge aralığı olarak adlandırılır. Koç, koçluk alana ani ve daha sonra memnun olmayacağı kararlar alma noktasında korkularını göstererek değerlerini ve parazitlerini göz önüne almasını ve uçlara gitmesinin risklerini gösterebilmelidir.’

‘Koç ve koçluk alan arasındaki dinlemenin üç farklı seviyesi bulunmaktadır. Birinci seviye dinlemede daha çok kendi düşünceleriyle meşgul olmak, karşısındakinin söylediklerini kendi yorumlarıyla birlikte dinlemek anlamına gelir. İkinci seviyede ise tamamen karşısındakinin söylediklerine odaklanıp ana mesajdan çok söylenene odaklanılır. Üçüncü seviye ise koç için seans boyunca tavsiye edilen dinleme seviyesidir. Üçüncü seviye dinlemede resmin tamamı görülür ve tüm anlatılanların toplamı dinlenir. Kişinin bedenini, tonlamalarını, ses tonunu, mimiklerini, enerjisini anlamak ve dinlemektir.’

Johari Penceresi’ne göre koç ve koçluk alan arasındaki ilişkide dört oda olduğu varsayılır. Birinci oda koçluk alanın koça anlattığı ve ikisinin de bu bilgilere haiz olduklarını bildikleri odadır. İkinci oda, koçluk alanın bildiği ama koçla paylaşmadıklarıdır. Üçüncü oda koçun gözlemleyemediği ancak koçluk alanın da bilmediği bilinç dışı durumları içeren odadır. Dördüncü oda ise koçluk alanın farkında olmadığı ancak koçun gözlemlediklerinin olduğu odadır.’

#ZeynepStefan, #ExecutiveCoaching, #AIZAConsulting, #AboutMe

 2,092 total views,  6 views today

İklim değişikliğinde yükselen bilinç!

Pandeminin giderek artan daraltıcı etkisi dolayısıyla şimdilik popülerliğini kaybetse de iklim değişikliği, etkisini her geçen gün arttırarak yanı başımızda durmakta. Dönülmez çevresel etkilerinin yanında ülke ekonomilerini ve genel üretim performanslarını da yakından etkileyecek iklim değişikliği gerçeğiyle alakalı son zamanlardaki en detaylı senaryo çalışması Swiss Re tarafından yayınlandı. Raporu gerçekleştirilen diğer araştırmalardan ayıran en önemli özellik ise etki analizinin senaryo ve değişken bazında yapılması ve kademeli artışın net olarak gözlemlenebilmesini sağlayan bir düzlemde okuyucuya sunulması.

Öncelikle risk yönetimi disiplini içerisinde olan bir yönetici olarak dönüştürücü teknolojileri ne kadar anlamaya çalışıyorsam iklim değişikliğini de benzer etkisinden dolayı aynı derinlikte incelemeye ve sigorta değer zincirindeki yansımasını öngörmeye çalışıyorum. Son 10 senedir birçok sigorta ve reasürans şirketi tarafından dikkat çekilen ve özellikle kolektif bir bilinç ve çözüm yapısının vurgulandığı iklim değişikliği ile mücadelede rotamız doğru olmasına rağmen performansımız henüz iki adım ileri bir adım geri şeklinde. Aralık 2015’te imzalanan ve Kasım 2016’da yürürlüğe giren Paris Anlaşması ile uluslararası arenada ilk resmi karşılığını bulan, imza atan ülkelerin kısa vadeli popülist yaklaşımları nedeniyle bazen anlaşmadan çekildikleri, bazen de gerçekleştirmeyi taahhüt ettikleri faaliyetleri gerçekleştirmemeleri görülse de günümüze kadar inatla gelmeyi başaran bu çerçeve sözleşme en büyük desteği her zaman sigorta ve reasürans sektörlerinden gördü. Kapsamlı etkisini artan doğal afet hasarlarında ilk elden yaşayan, ülke yönetimlerini aksiyon almaları için her fırsatta göreve çağıran, mutlaka kısa vadeli çıkarlar üstü bir cevap planının oluşturulması gerekliliğini savunan ve maliyetin üründen çözüme tabana yayılması gerekliliğini dile getiren sektörümüz yine büyük bir değişimin eşiğinde inisiyatif alarak çözüme giden yolda başı çeken ekipte yer aldı. Bu açıdan kendimizle ne kadar gurur duysak azdır.

Rapordaki detaylara geldiğimizde önemli bir iktisadi analizin sonuçlarını görmekteyiz. Paris Anlaşması ile iklim değişikliğinin sıcaklık artışına etkisi +2 dereceden düşük olarak belirlenmekte ve ülkelerin karbon salınımlarını bu düzlemde kendi iktisadi gerçeklikleri çerçevesinde kontrol etmeleri beklenmekteydi. Bu senaryonun geçekleştiği en olumlu koşullarda bile iktisadi yapının dünya genelinde %4,2 oranında daralacağını öngören rapor, iklim değişikliğinin hiçbir şekilde geri döndürülemez olduğu gerçeğini bir kez daha gözümüzün önüne getirmekte. Bu süper olumlu senaryonun en çok kaybedeni ise %5,5 daralma ile Asya ülkeleri ve %4,7 ile Orta Doğu ve Afrika ülkeleri olacak. İklim değişikliğinin etkilerinin sıfıra indirildiği ve sıcaklık artışının 0 derece olarak kabul edildiği temel senaryoya kıyasla daralacak ekonomilerin sınıflandırıldığı bu çalışma bile yeterince kötü sonuçları öngörürken, sıcaklık artışının 2 derece olduğu, 2,6 derece olduğu ve son olarak 3,2 derece olduğu farklı üç senaryo ise bambaşka bir resim ortaya koymakta. Artışın iki dereceyi geçtiği durumda GSYIH’daki azalışın genel anlamda %11 ile %18,1 arasında değişeceğini öngören uzmanlar en kötü senaryo olan 3,2 derece artışta ASEAN ( The Association of Southeast Asian Nations – Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Singapur, Tayland, Vietnam’dan oluşan ülke birliği) bölgesinde %37,4 ve Orta Doğu ve Afrika ülkelerinin ekonomisinde ise %27,6 daralma beklenmekte.

Swiss Re’nin çalışmasının ayrışan diğer bir özelliği ise sıcaklık artışında beklentilerin ve iktisadi üretime etkisinin bilinmeyen değişkenler çerçevesinde yeniden yorumlanması ve değişkenlerin sayısının artması durumunda üretime negatif etkisinin de kademeli olarak arttırılması. Örneğin sıcaklık artışının 2 derece olması ve senaryoda bilinmeyen değişken tespit edilmemesi durumunda daralma dünya genelinde %1,3 olarak öngörülürken, değişkenlerin beşe yükselmesi durumunda daralma %5,7’ye, ona yükselmesi durumunda ise %11’e ulaşmakta. Sıcaklık artışının 3,2 derece olduğu kötü senaryoda ise bilinmeyen değişkenin beş olması durumunda negatif etki %9,4, değişken on ise etki %18,1 olarak öngörülmüştür. En kötü senaryo olan 3,2 derece artış ve etki analizinin on bilinmeyen değişken ile sınandığı durumda ise yine ASEAN ülkelerinde daralma %37,4 ile en kötü değere ulaşırken, ASEAN’ı %27,6 ile Orta Doğu ve Afrika ülkeleri, %26,5 ile Asya ülkeleri takip etmekte. İklim değişikliğinin en düşük etkisi ise %9,5 ile Kuzey Amerika ve %10,5 ile Avrupa ülkelerinde ortaya çıkmakta.

Rapordaki kantitatif değişkenler birçok farklı senaryoyu ortaya koymakla birlikte sigorta ve reasürans şirketlerinin uzun zamandır altını çizerek dile getirdiği kolektif bir bilinç oluşturulması ve ortaya çıkacak faturanın geniş katılımlı bir konsorsiyum ile birlikte paylaşılması fikri bir kez daha dile getirilmekte. İktisadi yapının her parçasında iklim değişikliği ile savaşan her hizmet ve ürünün maliyetleri ortaya çıkarır şekilde farklı bir fiyatlama ile tüketiciyle buluşturulması, yakın zamanda artacak hasar baskısından dolayı zarar karşılama fonlarının oluşturulması, sigorta ve reasürans şirketlerinin sermaye yeterliliği rasyolarını bozmayacak şekilde iklim değişikliği nedeniyle yönetilemez hale gelen doğal afet hasarlarına karşı geniş kapsamlı önlemler alınması raporu okuyunca aklıma gelen ilk çözümler arasında. Bekleyip görmenin iklim değişikliğiyle mücadelede artık bir seçenek olmadığını verilere dayanarak gördüğümüz rapor, bize sigorta ve reasürans sektörlerinin ne kadar dönüştürücü olduğunu, sadece iktisadi yapı değil gezegenimizin geleceği için de ne kadar önemli olduğunu bir kez daha bütün çıplaklığıyla göstermekte!

#ZeynepStefan, #AIZAConsulting, #SwissREClimateChange, #ClimateChange, #TheParisAgreement, #ASEAN.

 1,764 total views,  4 views today

Cüretkâr, Kışkırtıcı, Gülünç ve hatta Aptalca Sorular!

Sadece cevaplara odaklanıldığında gerçekten çok küçük bir yer haline gelen dünyada koçluk, yapıcı şekilde cevaplanmak için tasarlanmış zor sorular sormaya odaklı bir yaklaşım. Bu yaklaşımın temel amaçlarından bir tanesi olan ‘soruların gücüyle düşünme tekniği’, koçinin (coachee) düşüncelerinin kontrolünü an be an elinde tutabilme becerisini kazanmasını amaçlamakta, mevcut düşünceleri gözlemlemek ve etkin şekilde değerlendirmek için yöntemler sunmakta. Güçlü sorular sorabilmenin amaçlanması ve daha iyi sonuçlar alabilmek adına yeni sorular tasarlanması. Nedeni ise büyük sonuçların ancak büyük sorularla başlaması ve iletişimimizin en önemli parçalarını oluşturması.

İnsanlık tarihi boyunca bizler sorunlarımızı çözmek için her zaman öncelikle sorularımızı değiştirmek zorunda kaldık. Sorularımız sonuçlarımızı belirledi! Sonuçlarımız ise aslında sadece iki farklı yolun sonundaydı: Öğrenenlerin Yolu veya Yargılayanların Yolu. Bu yollardan hangisinde olacağımız ise kendi düşüncelerimizi, duygularımızı ve onları ifade etmek için kullandığımız dili gözlemleyecek kadar bilinçli bir şekilde hareket ettiğimizde başladı.

Önümüzde aslında bu kadar az seçeneğin olması belki de olumlu bir durum, çünkü ya bir yargıç tarzımız olacak ya da öğrenci tarzımız. Gerçekten etkili ve hayatımızdan memnun olmanın sırrı ise iki modül arasında ayrım yapabilme becerimizde yatmakta ve ruhumuzda ikisini de dibine kadar barındırdığımızı kabul etmekte. Öğrenci modunda gözlemci kapasitemiz harekete geçmekte ve bizlere büyük resmi görme fırsatı vermekte. Bilinçli ve amaçlı seçimler bize her an gerekli olan temel liderlik özelliklerini kazandırmakta. Bu yeteneğimizi kullanmadığımızda ise otomatik pilota geçiyoruz, amaçsızca tepkiler veriyoruz ve kendimizi başımıza gelen olayların merhametine terk ediyoruz. Bütün dünya gözümüze hayli kasvetli görünüyor ve sonsuz olasılıklarla dolu olsa bile o olasılıklara ancak çok sınırlı şekilde ulaşabiliyoruz. Düşüncelerimizin niyetlerimizi belirlediğini bir anda unutuveriyoruz.

‘Yargıç Tip’ ve ‘Öğrenci Tip’ bizim en temel iki zihin yapımız ve hepimizde ikisi de aynı anda mevcut. Yargıç modunda olduğumuzda mutlaka ya kendimizle ya da çevremizle çatışma içerisindeyiz. Bu durumda samimi bir çözüm veya huzur bulmak ise imkansız! Yargıç tipte suçlamayla hareket ederiz ve bu durum bizi geçmişe sıkıştırır. Böylece herhangi bir sorunu çözmek neredeyse imkânsız hale gelir. Yargıç modundan çıkmak için öncelikle kişiliğimizin bu yönünü kabullenmeli ve her an bizimle beraber olduğu gerçeğini görmeliyiz. Böylelikle içerisinde bulunduğumuz durumun farkına varabilir ve bir geçiş süreci başlatarak olmamız gereken yere, yani öğrenici moduna geçebiliriz. Öğrenici tip ise sorduğumuz soruların yeni düşüncelere ve olasılıklara en kolay evrilebildiği en verimli zihin yapısını sunmakta. Hissetmek istediğimiz, yapmak istediğimiz, olmayı tercih ettiğimiz ve oraya nasıl ulaşabileceğimizi düşündüğümüz. Bize gerçek seçim gücünü sunan ve nerede olduğumuzu anladığımız o uyanış anı!   

‘Yargıç Modu’ ve ‘Öğrenici Modu’ özellikle ekip liderleri tarafından da dikkatle takip edilmesi gereken kavramlar. ‘Öğrenici Lider’ beraberinde sadakati, saygıyı, iş birliğini ve risk alma isteği yaratan bir kararlılığı getirirken ‘Yargıç Lider’ beraberinde sadece korkuyu, güvensizliği ve çatışmayı getirmekte. ‘Öğrenci Lider’ ekibinin güçlü özelliklerini takdir ediyor ve ekip olarak öğrenici modda kalınmasını sağlıyor. Çok soru soruyor, az konuşuyor. Sadece öğrenici soruları sormuyor, aynı zamanda öğrenici kulaklarıyla da dinliyor. Ekibinin güçlü yanları üzerinde yoğunlaşıyor ve başarıları üzerinde nasıl yükselebileceğini planlıyor. Öğrenici bir lider eşliğinde büyük sorular beraberinde büyük sonuçları getiriyor ve her soru açılmamış bir kapıyı açıyor. Öğrenici ve yargıç zihin yapıları birbirinden ayrılıyor ve soruların gücü eyleme geçiyor. Nedeni ise en becerikli, stratejik ve dost canlısı benliğin ancak öğrenici modunda yakalanabilmesi ve çoğu sorunun aslında sadece yeterli sayıda doğru soruyla çözülebilmesi. Cüretkâr, kışkırtıcı, gülünç ve hatta aptalca sorularla!

#ZeynepStefan, #ExecutiveCoaching, #AIZAConsulting, #AboutMe

 1,776 total views,  6 views today