Borsacılara Sigorta 101

Farklı sektörlerden profesyonellerin Borsa’daki işlemlerini konuştukları ve birbirbilerinden fikir aldıkları bir Whatsup grubuna üyeyim. İlkokul arkadaşım sevgili Serkan vasıtasıyla girdiğim grubu, bana finans dışındaki sektörleri de tanıttığı için (bu sektörlerin de sigortaya ihtiyacı var) çok değerli buluyorum. Geçen haftalarda gerçekleştirdiğimiz ilk toplantımızda ise hepimizin bir ödevi vardı. Ben de sigorta sektörünü „Borsa Çalışma Grubu”na aşağıdaki tablolardaki verileri kullanarak tanıttım. Böylece ülke analizleriyle birlikte daha mikro bazda olan şirket analizleri de yapma fırsatı bulacağım için oldukça heyecanlıyım. Gruptaki tek sigortacı bendim. (Ölçeği gereği ne yazık ki bankacılık sektörünün çok gerisinde kalan ve finansın arka bahçesi muamelesi görmeye devam eden sigorta sektörü, yatırım alanında da (doğal olarak) çok tercih edilmemekte / edilememekte.) Toplantıda sigorta sektörüne dair paylaştığım bilgileri size de sunmak isterim.

Öncelikle sigorta sektörünün ne şekilde gelişme gösterdiğiyle alakalı bir tablo (Tablo 1) paylaştım. Aslında bu tablo genel finansal sektör gelişimi içerisinde daha doğru değerlendirilebilecek bir tablo. (Bir sonraki toplantıda bu veriyi de tabloya ekliyor olacağım) TSB’de en son yayınlanan üretim verilerine göre (Kasım 2019) 2019 yılı bitmeden sigorta sektörü %40’a yaklaşan bir büyüme kaydetmiş. Enflasyon etkisinden arındırdığımızda net büyümenin %27 – %28 aralığında gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Tablo 1: Sigorta Sektörü Brüt Üretim Yıllık Artışı

Sektörün genel gelişimi ile birlikte elementer branşta faaliyet gösteren 60 şirketin ve hayat-emeklilik branşında faaliyet gösteren 20 şirketin net kar ve teknik kar gelişimleri de dikkate incelenmesi gereken veriler. (Tablo 2) TSB’de konuyla ilgili açıklanan son veriler 2019 yılı III. Dönem sonuna ait. Buna göre elementer – hayat/emeklilik net dönem karında 2018 yılına göre azalma olmakla birlikte teknik karda artış söz konusu. Net teknik kar sektördeki şirketlerin asıl faaliyet kollarında daha sofistike analizler yapabildiklerini ve riskleri daha doğru fiyatlayabildiklerini (not the risk, but the price!) göstermekle birlikte operasyonel sahada işlerin UW alanındaki gibi iyi gitmediğini söylemekte. (bu farkın birçok nedeni olabilir. Operasyonel maliyetlerdeki artış, yatırım gelirlerinin planlandığı gibi gerçekleşmemesi, artan operasyonel maliyetler, ülke riski vs.) Bu karşılaştırma 2019 yılı son dönem verilerinin eklenmesiyle değişebilecek durumda. Bu tablonun son halini bir sonraki toplantıda araştırma grubu ile paylaşınca güncelliyor olacağım.

Tablo 2: Şirketler Teknik Kar ve Net Kar Gelişimi

Net teknik ve net dönem karı verileriyle birlikte sektörde faaliyet gösteren şirketlerin özsermaye değişimleri de dikkatle incelenmesi gereken sayısal bir veri. (Tablo 3) 2016 yılı öncesi özsermaye şirketler adına yakından takip ettiğim bir veri değildi. Ancak özellikle Avrupa piyasasındaki çalışmalarım bana sigorta sektörü için güçlü özsermayenin güçlü şirket altyapısı ve etkin sigorta değer zincirini beraberinde getirdiğini de gösterdi. 2019 yılı III. Dönem verileri dikkate alınırsa elementer branşta %20,5’e hayat – emeklilik branşında ise %13’e yaklaşan olumlu bir büyüme söz konusu. Sektödeki 2020 ve sonrasına dair olumlu büyüme algısını destekleyen başka bir kantitatif detay.

Tablo 3: Şirketler Özsermaye Gelişimi

Sigorta sektöründe elementer branşta 60 ve hayat – emeklilik branşında ise 20 şirketin faaliyet gösterdiğinden bahsetmiştik. Bu yüksek değerlere rağmen Borsa İstanbul’da yer alan şirket sayısı toplamda sadece 7. Elementer branşta Ak Sigorta, Anadolu Sigorta, Güneş Sigorta, Halk Sigorta ve Ray Sigorta; hayat – emeklilik branşında ise Anadolu Hayat ve Emeklilik ile Avivasa şirketleri. 

Tablo 4: Borsada İşlem Gören Şirketler

Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin brüt prim üretimi artışlarını incelediğimizde (Tablo 5) hayat ve emeklilik branşında 2018 yıl sonu değeri ile 2019 Kasım ayı arasındaki üretimin iki şirkette de %60 bandında gerçekleştirildiğini söyleyebiliriz. Elementer branştaki gelişim ise ne yazık ki enflasyon etkisi arındırıldıktan sonra çok cılız, hatta bazı şirketler için negatif değerde. 

Tablo 5: Borsada İşlem Gören Şirketler Üretim Değişimi
Tablo 5: Borsada İşlem Gören Şirketler Üretim Değişimi (Devam)

Sektördeki üretimin büyük bir bölümünün az sayıdaki şirket tarafından gerçekleştirilmesi hem Avrupa piysasında hem de ülkemizde dikkat çeken bir durum. Sistemik riski arttıran ve rekabete zarar veren bu sakıncalı durum tüketici haklarının ihlalini şirketler adına bir nevi kolaylaştırmakta ve bu hakların korunmasıyla görevli regülatörün işini aksine zorlaştırmakta. Borsa İstanbul’da faaliyet gören şirketler nezdinde baktığımızda (Tablo 6) hayat ve emeklilik branşında faaliyet gösteren iki şirketin pazar paylarını arttırdığını, elementer branşta ise daha mütevazi büyümelerin görüldüğünü söyleyebiliriz. Yine bu tabloyu genel dağılım ile birlikte (ilk 3 ve ilk 5 şirket) değerlendirmemiz daha doğru olacaktır. (Bir sonraki analize ekliyor olacağım)      

Tablo 6: Borsada İşlem Gören Şirketlerin Toplam Üretimden Aldıkları Paylar

Şubat ayı toplantısı için Borsa İstanbul’da işlem gören şirketlerin 2020 yılı performanslarının ne şekilde olabileceği, faaliyet raporlarında dikkat çeken detaylar ve son olarak Türk sigorta sektörü ile Avrupa Birliği piyasasının benzerlikleri ve farklılıklarıyla alakalı bir inceleme gerçekleştireceğim. (Serkan’dan aldığım ev ödevi 🙂 ) Bu çalışmanın sonucunu da sizlerle paylaşıyor olacağım.

#IndustryAnalysis, #InsuranceCompaniesStockMarket, #ZeynepStefan, #AizaConsulting

 3,871 total views,  2 views today

Operational Risk / Update

İsviçre’de faaliyet gösteren bir şirketle operasyonel risk yönetimi konusunda yaklaşık 2 ay süren çok detaylı bir çalışma yürüttük. Bu sürede operasyonel risk yönetimi alanında özellikle Avrupa uygulamalarını ve risk profesyonellerinin yeni bakış açılarını yakından görme ve aynı zamanda kendi bilgi birikimimi de güncelleme şansım oldu. İki aylık bu yoğun dönemin ardından elde ettiğim çıkarımları, operasyonel riskle alakalı kısa bir girişin ardından biraz teknik bir yazı ile sizinle de paylaşmak isterim.

Operasyonel risk, finans sektörü veya başka bir sektörde olsun benzer yaklaşımlarla değerlendirilen ve yönetilen bir risk olmak özelliği taşır. Genel bir tanım olarak yetersiz kapasiteye sahip veya beklendiği gibi performans göstermeyen iç süreçlerden, personel veya sistemlerden veya kurum dışı olayların gerçekleşmesinden dolayı ortaya çıkan finansal kayıpların sınıflandırıldığı bir risk türüdür. Uygulamada genellikle stratejik risk ve repütasyon riski de operasyonel risk altında yer almasına rağmen bu tanımlama doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmez ve operasyonel riskten farklı anlama-ölçme-yönetme metodolojilerine ihtiyaç duyulur. Günümüzde finansal kayba neden olan ve operasyonel risk kapsamında değerlendirilen sekiz adet geniş kapsamlı risk kaynağı tanımlanmaktadır. Bunlar; şirket içi suiistimal, şirket dışından kaynaklı suiistimal, personel uygulamaları, iş yeri güvenliği, müşteri-ürün uygulamaları, envantere gelebilecek zararlar, iş durması, sistem hataları ve kurum içerisinde yürütülen her türlü faaliyet sonucunda ortaya çıkabilecek operasyonel risklerdir. Operasyonel riskle alakalı risk yöneticilerinin en çok şikayet ettikleri durum ise operasyonel riskin kalitatif yapısından dolayı ölçülmesinin zor olmasıdır. Çoğu zaman ortaya çıkan finansal kaybın nedeni operasyonel riskle birlikte birçok farklı risk türünü de barındırılabildiğinden sınıflandırmada da bazı belirsizlikler ortaya çıkabilir. Operasyonel riskle alakalı diğer bir özellik ise, diğer risk türlerinden farklı olarak kayıpların hiçbir zaman tamamen sıfırlanamaması. Kurum bütün faaliyetlerini durdursa bile operasyonel risk kaynaklı kayıpları devam edebilir.

Peki bu kadar çok olayı kapsayan bir risk türü nasıl şirketin risk iştah limitleri içerisinde tutulabilir? Risk yöneticileri operasyonel riski genellikle üç şekilde yönetir. Bunlardan ilki ve en basiti indikatör yöntemi. Kurum içi yapılar elde edilen yıllık gelire göre sıralanır ve en çok gelir yaratan birim en yüksek operasyonel risk potansiyeline sahip kaynak olarak kabul edilir. Uygulamada sorunlu birçok tarafı olmakla birlikte küçük ölçekli yapılarda uygulanabilecek basit bir yöntem. Biraz daha karmaşık diğer bir yöntem ise standartlaştırılmış yaklaşım yöntemi. Genellikle finansal kurumlarda uygulanan bu yöntemle faaliyet gösterilen iş kolları önceliklendirilen özelliklerine göre sınıflandırılır ve riske ne kadar açık olduğu manüel yöntemlerle değerlendirilmeye çalışılır. Üçüncü grup ise daha sofistike ölçüm methodlarının yer aldığı (IMA – Internal Measurement Approach, LDA – Loss Distribution Approach, Scenario Based, Scorecard vd.) ileri ölçüm teknikleridir.

Diğer risk türleriyle de benzer olarak operasyonel risk yönetimi için de altı temel adımı öngörmekteyiz. Bunlar; tanımlama, ölçme, takip etme, raporlama, kontrol etme ve engelleme. Kalitatif özelliğinin yarattığı zorluklar özellikle bu aşamada daha çok ön plana çıkmakta. Örneğin gerçekleştirilen faaliyetin doğası gereği değişen iş planları analizlere zaman hassasiyeti eklemekte ve çoğu zaman kendini doğal olarak yenileyen iş süreçlerine uygun operasyonel risk yöntemleri uygulanamayabilmekte. Optimum operasyonel risk yönetiminin gerçekleştirilebilmesi için sahip olunması gereken ile sahip olunan kaynaklar arasındaki fark kurum aleyhine planlanandan daha hızlı genişleyebilmekte veya tam tersi bir yönde ayrılan kaynakların kullanımını gerektirmeyecek şekilde azalmakta. Diğer risk türlerini yönetebilmek için kullanılan methodlar operasyonel riski kurum içerisinde arttırabilmekte veya üst yönetim açısından operasyonel risk kaynaklarının kontrolüne yeterli önem verilmeyebilmekte. Kişisel değerlendirmelerin diğer risk türlerinden daha çok öne çıktığı operasyonel risk yönetimi, sadece bu özelliğiyle bile yüksek operasyonel riske açık. J

İsviçre finansal piyasalarıyla ilgili hazırlık çalışmalarını yürütürken özellikle beş unsuru operasyonel risk perspektifiyle daha çok dikkate alınmaya değer bulduk ve beraber çalıştığımız kurumun risklerini önceliklendirirken göz önünde bulundurduk (Kuruma özel daha detaylı tanımları biraz genelleştirerek sizinle paylaşıyor olacağım).

  • Bunlardan ilki özellikle finans sektöründe tabiri caiz ise tamamen başkalaşan müşteri beklentileri. Bankacılık alanındaki müşteri beklentileri yönetiminde Türkiye’nin Avrupa piyasasının önünde olduğunu memnuniyetle görmekle birlikte risk yönetimindeki iz düşümünün aynı kapsam ve hız ve kalitede gerçekleştirilemediği rahatlıkla söyleyebiliriz.
  • Diğer bir operasyonel risk kaynağı ise düzenleyici kurum kaynaklı riskler. Türkiye’de düzenleyici kurumun hızına ve aktivite yoğunluğuna yetişilememekteyken Avrupa’da ise tam tersi yavaş adımlarla ilerlemeyi tercih eden bir yapı görüyoruz ki ikisi de birbirinden beter. Bu senkronizasyon problemi dolayısıyla risk yöneticileri ya gereğinden fazla proaktif olarak yalancı çoban damgası yiyorlar veya aksiyon almakta geç kalarak nehirde yol alan yaprak gibi kontrolü tamamen kaybediyorlar.
  • Diğer bir risk ise değişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan ve gelişiminin nerdeyse anlık takip edilmesi gereken yeni riskler. Bunlar aslında sadece tamamen yeni riskler de değil. Mevcut riskler, teknolojik gelişmeler ile farklı bir yapı kazanarak bu grup altında sınıflandırılabilecek hale gelebilmekte. Örneğin dijitalleşme ile birlikte azalan operasyonel risklerin yerini farklı siber riskler alabilmekte veya operasyonel risk olarak tanımlanan bir adımın aslında stratejik risk olduğunun farkına varılabilmekte.
  • Operasyonel riski azaltan unsurlardan biri olan eğitimli iş gücü de gün geçtikçe uğruna daha çok savaşılması gereken bir kaynak haline gelmekte. İşgücüne katılım sürekli artmakla birlikte şirketler, ihtiyaç duydukları eğitim seviyesine sahip çalışanlar için her geçen yıl daha fazla süre beklemek durumundalar. Sürecin sürdürülemez bulan finans kuruluşlarının sayısı ise her geçen gün artmakta.
  • Euro bölgesinde devam eden düşük faiz ortamı ve bir türlü eski parlak günlerine dönemeyen yatırım ortamı beraberinde ya çok riskli yatırım kararlarını ya da çok çok düşük yatırım gelirlerine katlanma tercihini getirmekte. Bunun birlikte, Avrupa Birliği bünyesinde geçerli olan sermaye yeterlilik kuralları da uygulayan ülkelerin yatırım kararlarını kısıtlayarak ülkeler aleyhine haksız rekabet koşulları oluşturabilmekte. Bu konuda finansal kurumların karşı karşıya kaldığı mağduriyeti gidermenin tek yolu dünya üzerindeki bütün düzenleyici kurumların benzer bir risk iştahı ile finansal piyasalarını denetlemesi ki doğal olarak mümkün değil.
  • Son olarak artık bütün analizlerimde yer vermeye başladığım ve olası etkilerini başka bir yazıda daha ayrıntılı olarak anlatacağım iklim değişikliği. Aslında iklim değişikliği artık gerçekleşmekte olduğundan bir risk olmakta çıktı. Artık biz sigortacılara düşen iklim değişikliğinin beklenen etkilerini değil gerçekleştirdiği değişimleri yönetmek. Avusturalya yangınlarından Amerika kara kışına, Avrupa’daki kuraklıktan ülkemizdeki, ancak tropikal iklimlerde örneğine rastlanan, şiddetli rüzgar ve tayfunlara kadar yaşadığımız şehirleri, yetiştirdiğimiz ve dolayısıyla yediğimiz yiyeceği değiştiren yeni iklimimiz artık sigorta poliçelerimizi ve teminatlarımızı da değiştirmeli.

#OperationalRiskManagement, #TopDownAssessment, #BottomUpAssessment, #BCM, #ClimateChange, #AizaConsulting, #DesignBuildRepeat, #ZeynepStefan

 2,130 total views,  1 views today

Platformization oder Digitalisation?

Hızlı bir Kasım ayını geride bıraktık. İlk haftada Almanya’nın önemli iş dünyası gazetelerinden Handelsblatt’ın sigorta sektörü için her yıl Münih’te düzenlediği ve Alman sigorta şirketlerinin en üst düzeyde temsil edildiği sektörel zirve gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını Munich RE CEO’su Wenning’in yaptığı toplantıda Generali Deutschland CEO’su Liverani, Axa Deutschland CEO’su Vollert ve Lemonade CEO’su Schreiber’ın sunumlarını izledik. Sonrasında ikinci haftada Frankfurt’da Frankfurt Business and Management School’da EIOPA’nın ev sahipliğinde yıllık olağan toplantının dokuzuncusu gerçekleştirildi. Bu toplantıda ise Allianz CEO’su Bäte, Swiss Re CEO’su Christian Mumenthaler ve Axa CEO’su Thomas Buberl’i dinledik. Son hafta ise her yıl Haziran’da Amsterdam’da ve Kasım’da Münih’te olmak üzere iki defa gerçekleştirilen DIA vardı.

Handelsblatt’ın organize ettiği konferas aslında bu üç toplantı içerisinde benim bakış açıma göre en ilham verici olandı. Sadece bu toplantıda 22 tane üzerine uzun uzun düşünülüp makale yazılabilecek konu belirlediğimi gördüm notlarımı düzenlerken. Bunlar içerisinde en önemli bulduğum ve bu yazıda da kısaca değineceğim ise sigorta sektörü içerisindeki dijitalleşme veya platformlaşma kavramları. Ülke nüfuslarındaki değişen demografik yapının sigorta şirketlerinin süreçlerini aslında beklenenden daha derinden etkileyecek olması ise bir sonraki yazının konusu olacak.

Dijitalleşme veya platformlaşma tercihine gelinmesi aslında sigorta şirketleri için hızla gelişti. Öncelikle sigortacılık değer zincirindeki adımların basılı materyallerden kurtarılması olarak başlayan süreç, operasyonel risk dolayısıyla ortaya çıkan kayıplardan bıkan ve üstüne düşük kar marjları ile boğuşan sektörün mevcut yapısını yeniden inşasına ve sonrasında olabilecek her adımın otomatize edilmesine dayandı. Tek cümleyle özetlenebilmekle birlikte hem teknolojik hem de beşeri etkileri sayfalarca anlatılabilecek bir süreç bu. Sağladıkları iş güvenliği ile övünen yüzyıllık şirketler çalışanlarını önce başka bölümlere kaydırmaya sonra da çeşitli paketler sunarak sözleşmelerini sonlandırmaya başladı. Ancak bu aşamada da bitmedi. Artık yol çatallaşmaya başlamış ve stratejik önemde bazı kararların vakti gelmişti. Şirketler ya tamamen geleneksel kalacak ya da tamamen yeni jenerasyon haline gelecekti. Bazıları her ikisini birden devam ettirebileceğini varsayarak iş planlarını bu doğrultuda kurdu. Bazıları tamamen dijitalleşmeleri için planlarını hazırladılar. Bu karardan sonra dijitalleşme sürecinin şirketin kendi kaynakları ile mi yoksa hizmet alımı ile mi gerçekleştirileceği sorusu önlerine geldi. Yani süt içmek için süt mü alınmalıydı yoksa süt veren ineğin kendisi mi? (Buy or build) Bu karar aşaması da halen devam etmekte. Bazı sigorta şitketleri harıl harıl parlak fikir avına çıkarken bazıları yıllarca sektörde olmanın verdiği güvenle kendi iş planlarında olmayan bir küçük ancak etkisi çok büyük bir detayın birkaç genç tarafından zaten keşfedilemeyeceği görüşünde ve aradıkları çözümü kendi yapılarında bulacaklarına inanmakta. Bu karardan sonra ise süreçlerin ne kadar dijitalleştirilmesi veya ne kadar platformlaştırılması tercihi gelmekte ki bu da öncekiler kadar zor bir karar. (Bu sorulara benim ayrıntılı cevaplarım ise Aiza Consulting çatısı altında.)

Platformlaşma, isminden de anlayabileceğiniz gibi aynı amaç uğruna şirketlerin bir araya gelmeleri, kurulacak ortak yapıda değer zincirinin azami şekilde ortak kullanmaları, beraber inşa edilmesi ve üretilen değerlerin eşit bir şekilde paylaşımı ilkeleri mevcut. Sigorta ve reasürans şirketleri, çok etkin olmamakla ve henüz kamuoyu ile paylaşılan net bir aksiyonu olmamakla birlikte blokzincir örneğinde benzer bir işbirliği göstermişlerdi. Yıkıcı teknolojiler olarak adlandırılan yapay zeka, yapay gerçeklik, arttırılmış gerçeklik, robotlar, dronelar vb. değer zincirine etki edebilecek diğer teknolojiler için henüz örneğini görmediğimiz platformlaşma kavramı aslında sigorta ve reasürans şirketleri için bir ‘white-labeled’ yolculuğu. İngilizce karşılığını istemeyerek kullandığım bu kavram, sigorta şirketlerinin aslında isimlerinden gelen hizmet ve ürün farklılıklarını gidermesi, genellikle B2B veya B2S ürünler ile müşterilerinin karşılarına direk çıkmamaları olarak tanımlanabilir. Avantajlarını kısaca özetlediğimiz bu yapının dezavantaj olarak tanımlanacak yanı ise şirketlerin renklerini kaybeden mercanlar gibi fark yaratma yeteneklerini de kaybetmeleri (yani white-labeled olmaları).

Altı sene önce InsurTech’le alakalı ilk yazılarımı yazmaya başladığımda sigortacılık gibi insan hayatını derinden etkileyebilen bir sektörün, değişimlerin bu denli yoğun yaşandığı döneminde yer almaktan duyduğum memnuniyetten bahsederdim. Bu memnuniyetim artarak devam etmekle birlikte çalışma arkadaşlarımın aslında nasıl bir dip dalgasıyla karşılaşabileceklerini görememeleri beni halen şaşırtmaya devam etmekte. Sanırım sektördeki her paydaş için olacak olan, bize şu anda ihtimal dışı olarak gelse bile, yavaş veya hızlı ancak emin adımlarla gerçekleşecek. Birçok bileşeni olan ve çoğunun kontrol edilemediği bu değişime cevabımız, en önden yerimizi ayırıp izlemek veya sırtımızı dönmek, ise sadece bizim kontrolümüzde olan bir karar olacak. 2020 yılının cesur ve aynı zamanda güzel kararların yılı olması dileğiyle.           

#Digitalisation, #Platformisation, #InsurTech, #WhiteLabeled, #B2B, #B2S, #DisruptiveTechnologies, #AizaConsulting, #ZeynepStefan

 2,406 total views,  2 views today