Pasteur’s Quadrant
Geçtiğimiz günlerde sevgili Ebru Güven’in davetiyle Bahçeşehir Üniversitesi yüksek lisans öğrencilerine finansal kapsayıcılık, sürdürülebilirlik, E.S.G. bileşenleri, ‘Embedded Finance’ (burada gömülü finans kavramını özellikle kullanmak istemedim) ve tabii ki InsurTech’le alakalı bildiğim hemen hemen her bilgiyi olabildiği kadar makro perspektifte derlediğim bir sunum gerçekleştirdim. Hazırladığım sunum dokümanına konuşma metnimden ziyade çarpıcı başlıkları eklediğimden sunumum, bir süre sonra kitap özeti gibi ana noktaları içeren bir el kılavuzu haline geldi.
Yüksek lisans öğrencilerinin dikkatini çekmek istediğim ilk noktalardan biri farklı platformlarda duyduğumuz ancak altının ne yazık ki yeterince doldurulmadığını düşündüğüm ve üzerinde uzun yıllardır gönüllü olarak çalıştığım teminat açığı (protection gap), iklim değişikliği ve aslında doğal olarak bu iki kavramı kapsayan ’embedded finance’ idi. Sadece sigorta sektörü ile değil bütün finansal yapıyı dönüştüreceğine inandığım finansal kapsayıcılık ile birleşince gerçek anlamda değer yaratacak olan ‘embedded finance’, bileşenleri üzerinde uzun uzun felsefi tartışmalar yapılması gereken derin bir konu. Bununla birlikte sunumumda da belirttiğim gibi, popülaritesini sürekli arttıran yıkıcı-dönüştürücü teknolojiler de bu başlık altında daha da anlam kazanmakta ve amacına gerçek anlamda hizmet etmeye başlamakta. İsmindeki ‘yıkıcı’ kelimesinden dolayı negatif bir anlam da hissettiren bu teknolojiler de ‘embedded finance’in bütüncül yapısında bu olumsuzluğu değer yaratan bir fonksiyona dönüştürmekte. Blockchain, AI veya makine öğrenmesi gibi kavramların esas olarak finansal kapsayıcılığı arttırmak makro hedefiyle yola çıkıldığında harikalar ve gerçek anlamda değer yarattığını sıklıkla gördük ve görmeye devam ediyoruz.
Sunumda değindiğim diğer bir kavram ise, daha önce yazdığım ‘Me-Free-Easy’ gibi üç kavramdan oluşan bir muhteşem bir üçlü tanım: ‘Capacity Planning – Open Sourcing – Scaling’. Detaylarına başka bir yazıda değineceğim bu kombo, kapasite planlama – açık kaynak kullanımı – ölçekleme olarak Türkçeye çevrilmekte ve günümüzün başka bir fenomeni olan Super App’in temel bileşenleri oluşturmakta.
Sürdürülebilirliğin ne kadar kapsayıcı ve dominant olduğunun altını çizdiğim sunumda öne çıkan diğer bir özellik ünlü mimar Frank Lloyd Wright’ın ‘Less is more only when more is too much’ yani ‘az ancak çok, çok fazla ise çoktur’ sözü oldu. Sürdürülebilirliği en güzel ifade eden tanımlardan biri olan bu söz, E.S.G.’nin bileşenlerinden iklim değişikliği stratejisi, cinsiyet eşitliği, çocuk işçi çalıştırılmasıyla alakalı düzenlemeler, iş ahlakı ve şirketlerin yönetim kurulunun bağımsızlığı gibi kavramların çatısını da oluşturmakta.
Son olarak Türkiye’de bir türlü hak ettiği yere kavuşturamadığımız InsurTech’in ise dört ana başlık altında özetledim. Bunlar:
- InsurTech’te öne çıkmak için sahip olunması gereken öncelikli üç kavram maliyet liderliği, farklılaşma ve odaklanma olarak gerçekleştirilmesi gereken bütün projelere entegre edilmeli;
- Ünlü rallici Mario Andretti’nin belirttiği gibi ‘her şeyin kontrol altında olduğunu düşünüyorsanız yeteri kadar hızlı gitmiyorsunuzdur’!;
- İnovasyon bir sonraki büyük ‘şey’dir ve son olarak;
- InsurTech’in ana prensiplerinden biri olan ve bu yazının devam edecek bölümünde detaylandıracağım Pasteur’s Quadrant.
Sunumumun sonunda yeni nesil finansta öne çıkardığım altı ana özellik ise:
- Nassim Nicholas Taleb’in tanımladığı ve önemi her geçen gün artan anti kırılgan (Anti-Fragile) olabilmek;
- Cazibe-Seçim-Ayrılma (Attraction-Selection-Attrition) sürecini özellikle Z kuşağına mensup tüketiciler için olabildiği kadar yavaşlatmak ve potansiyel devamlılığı sağlayabilmek;
- Türkiye’de yerleşik olunsa bile global perspektifin baştan oluşturulması (Global Perspective as a Solution – GPS);
- Google’ın eski CEO’su Eric Schmidt’in belirttiği gibi gelir yaratabilme becerisinin birçok problemin gözden kaçırılabilmesine yardım etmesi (Revenue solves all problems!)
- Pek alışkın olmadığımız eleştirel bakış açısının veya günlük dilde ayrık otu olmanın gerekli bir meziyet olduğunu baştan kabul etmemiz (It is OK not to be OK!)
Son olarak asıl gücün bilgiye sahip olmaktan değil bilgiyi paylaşmaktan geldiğinin (Power comes not from knowledge kept but from knowledge shared) altını çizdim ki günümüzde asıl dönüşümü başlatacak gücün kesinlikle bu bakış açısından geleceğini düşünüyorum.
1,502 total views