Gölge Sigortacılık Mümkün mü?

2008 yılında öncelikle Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan sonrasında Avrupa ve diğer finansal piyasaları etkisi altına alan finansal krizin ana nedenlerinden birisi de gölge bankacılık faaliyetleri ve yarattığı risklerin yeterli şekilde değerlendirilemeyişiydi. Gölge bankacılık (shadow banking) özünde bankacılık faaliyeti olarak sınıflandırılabilecek, ancak sektör düzenleyici kurumlarının güdümünde veya kontrolünde olmayan işlemlerin genelini ifade eden bir kavram. Geleneksel bankacılık faaliyetleri olan mevduat kabul etme ve toplanan mevduatların kredi şeklinde tekrar piyasaya sürülmesi gibi işlemleri olağan formunda gerçekleştirmeyen gölge bankacılık oyuncuları ‘hedge fonları’, türev araçları ve diğer para piyasası fonlarını kullanmaktalar. Genellikle bankacılık lisansına sahip olmayan ve dolayısıyla sermaye yükümlülüğü bulunmayan kurumları ifade eden gölge bankacılık, finansal krizle birlikte kaybettiği itibarına rağmen büyüme eğilimini devam ettirmiş ve 2019 yıl sonu itibariyle A.B.D.’de 15 trilyon USD, İngiltere’de 5 trilyon USD ve Çin’de 3 trilyon USD ile toplamda 80 trilyon Dolar hacmine ulaşmış durumda.

Finansal sistemdeki yerinin sigorta sektöründen daha geniş olması ve daha çok sayıda düzenlemeye tabi olması dolayısıyla bankacılık sektöründeki gelişmeleri her zaman sigorta sektörü için bir ön habeci olarak görmüşümdür. Örneğin bankalara repo oranları ile ilgili serbest rekabeti ihlalden bir inceleme gelmesi sigorta sektöründe fiyatlama sürecinin de benzer bir bakış açısı ile irdelenebileceğini gösteren bir işaret olabilir. Yakın zamanda ECB’nin pandemi başlangıcında bankaların olağanüstü durum planlarını incelemesi ve sonrasında EIOPA’nın benzer taleplerde bulunması bu da durumun benzer örnekleri olarak karşımıza çıkmakta.  Bankacılık sektörünü özellikle 2008 yılında uzun süre meşgul eden gölge bankacılık faaliyetlerinin ise sigorta sektörü için söz konusu olup olamayacağı, yani olası gölge sigortacılık faaliyetleri, üzerinde uzun süredir düşündüğüm bir konu.

Sigorta sektörünün temel faaliyeti, risk ile bu riskin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkabilecek hasar talebi arasında matematiksel hesaplama yöntemleri ile bir prim bağı kurmak ve teminat arayışı içerisinde olan kurum ve kuruluşları bu bağ üzerinden teminatlandırmak olarak özetlenebilir. Burada teminat sağlayan kurumun prim belirleme yöntemlerinin yeterliliği ile birlikte sahip olduğu sermaye yapısı ve yeterliliği de öne çıkmaktadır. Düzenleyici kurumun sektördeki faaliyetleri de tüketicinin ve sağlıklı rekabetin korunması amaçları çerçevesinde bu iki özelliğin sürekli kontrol edilmesi ve gerekli görülen durumlarda müdahale edilmesi temeline dayanır.

Gölge sigortacılık faaliyetlerinin varlığını da bu çerçevede değerlendirmeliyiz. Belirli bir bedel karşılığında gerçekleşebilecek risklere karşı güvence sağlayan ancak faaliyetlerindeki uygunluk ve finansal yeterlilikleri düzenleyici kurumlar güvencesinde olmayan her türlü faaliyet gölge sigortacılık olarak adlandırılabilir.

İktisadın temel prensiplerinden biri olan ‘Her talep kendi arzını yaratır’ kuramı bu aşamada görmekteyiz. Yeterli ürün ve teminat çeşitliliğine sahip olmayan ve finansal derinleşme sürecini tamamlayamamış piyasalarda risklerine karşı yeterli teminat çeşitliliğini bulamayan tüketiciler denetim altında olmayan kurumlardan güvence talep edebilmekteler. Örneğin aldığı elektronik ürün için satıcıdan veya mücevher için kuyumcudan kırılma veya orjinallik garantisi alan tüketiciler öncelikle belirsiz bir teminat kapsamı ile karşı karşıya kalmaktalar. Teminat sağlayıcının finansal yeterliliği bilinmediğinden aldıkları hizmetin yeterliliği ve devamlılığı da tehlike altında. Ayrıca sözde teminata konu olan riskin gerçekleşmesi durumunda ise sigortalanın hukuki anlamda hiçbir talep hakkı da bulunmamakta.

Düzenleyici kurum denetimi ve kontrolünde olmayan her türlü teminatlandırma işlemi için kullanabileceğimiz gölge sigortacılık sadece kişiler tarafından değil kurumsal yapılar tarafından da gerçekleştirilebilmekte ve beklenmedik finansal kayıpları beraberinde getirebilmekte. Temelinde sermaye yeterliliğinin düzenli ve bağımsız olarak kontrol edilmesi olan düzenleyici kurum rolünün daha etkin süreçler ve daha yetkin insan kaynakları tarafından gerçekleştirilmesi ve yapının devamlılığının sağlanması hem finansal sistemde sigorta sektörünün hak ettiği büyüklüğe ulaşmasını sağlayacak, bilerek veya bilmeyerek gölge sigortacılık oluşumu içerisinde yer almış tüketicileri gerçek sigortacılık hizmeti ve güvencesi ile tanıştıracak, sektördeki ürün çeşitliliğini risk türlerine göre arttırarak ülke genelindeki teminat yetersizliği (protection gap) probleminin çözülmesine de yardım edecektir.

#ShadowBanking, #ShadowInsuring, #ProtectionGap, #RegulatoryBody, #AIZAConsulting, #ZeynepStefan

 2,720 total views

Pandemi ile birlikte gelen yeni talepler

Sigorta ve reasürans şirketleri 2020 yılı ikinci çeyrek sonuçlarını açıklamaya devam ediyor. 2019 yılı aynı dönemine göre birçok şirkette %20 ve üstü prim üretiminde daralma ve pandemiye bağlı hasar taleplerinden dolayı operasyonel maliyetlerinde yüksek kayıplar söz konusu. Sermaye yeterlilik rasyoları ‘şimdilik’ düzenleyici kurumların belirlediği seviyelerin üstünde olsa da ve şirketlerin yöneticileri halen büyük bir etki hissetmediklerini belirtseler de Q3 ve Q4 doğal afet sezonu sonrasındaki değişimin yönünü hep beraber göreceğiz.

Sektör açısından ‘ilginç’ bir dönemi yaşadığımız, pandeminin sigorta ve reasürans sektörlerine negatif etkisinin hızla devam ettiği bu günlerde olumlu gelişmeler de söz konusu. Sektördeki ürün çeşitliliğinin artması fon büyüklüğündeki artış ve özellikle finansal derinleşme süreçleri açısından da büyük önem taşımakta. Dolayısıyla EIOPA ve BaFin raporlarından W&I (Warranty and Indemnity Insurance – Beyan ve Taahhüt Sigortası olarak çevirebiliriz) sigortasına olan talep artışını görmek beni iki kat mutlu etti.

Bu sigorta türü özellikle kurumsal alanda gerçekleştirilen satın alma ve birleşme işlemleri sürecinde tercih edilmekte ve ilk defa Londra piyasasında geliştirildiğinden olsa gerek Avusturalya, İngiltere ve A.B.D. gibi Anglo-Sakson piyasalarından görece yüksek talep görmekte. Bununla birlikte, önceki yıllarda gerçekleştirilen satın alma ve birleşme işlemlerinin bütününde sadece %5 gibi düşük bir kullanım oranına sahip olan W&I sigortası, pandemi sırasında değişen finansal dengelerle birlikte talebini %40’lara ulaştırmış durumda.

Genellikle satın alan taraf için, satan tarafın taahhütlerini yerine getirememesi sonucunda ortaya çıkabilecek zararlara karşı teminat sağlayan bu sigorta türü, poliçe sahibinin uğrayabileceği finansal kayıplarla birlikte olası itibar kaybının da tazmin edilebilmesi için yeni bir yapıya kavuşturulmak istenmekte. Bununla birlikte satış sonrası vergi temelli anlaşmazlıklar olmaksızın 2 yıl, vergi temelli anlaşmazlıklar için ise 5 yıl teminat süresi öngören geleneksel W&I teminatında süre uzatımı da gündemde. Poliçeye olan talep artışının doğal olarak beraberinde teminat kapsamı artışını da getirmesi ve sadece alıcı tarafın değil satıcı tarafın da benzer teminat ihtiyaçları için poliçeye ilgi göstermesi ile 2021 yılının W&I poliçe üretimi için talep artışının devam edeceği bir yıl olacağını, dolayısıyla yenilemelerinin de bu doğrultuda artış gösterecek prim bedelleri ile gerçekleştirilebileceğini öngörebiliriz.

W&I sigortasının oluşturulma sürecine baktığımızda sadece büyük ölçekli brokerlar ile satın alma veya birleşme sürecini yöneten hukuk bürolarının bir araya gelerek poliçe kapsamını belirlediğini, dolayısıyla poliçe kapsamının poliçe sahibi için bile anlaşılması zor olabildiğini görmekteyiz. Söz konusu karmaşık teminat kapsamı beraberinde hasar süreçlerinin değerlendirilebilmesi için bile devreye hukuki kurumların girmesini ve hasar – prim oranında ortaya çıkan tutarsızlıkları da getirmekte. Süreç içerisindeki sayageldiğimiz olumsuzluklar poliçeye olan talebin, sağlanan kritik teminat türüne rağmen neden cılız kaldığını da açıklamakta.

Türkiye’de W&I sigortası uygulamalarını ve poliçe kapasitesinin yoğunluğunu incelemek için yaptığım araştırmada karşıma aracı kurumların teminat türü ile ilgili yayınladıkları kısa makaleler çıktı. TSB’nin teminat türleri veri tabanında ise bu sigortaya konu olan teminat türlerinin kırılımına dolayısıyla Türkiye piyasası için bu sigorta türünün performansı hakkında yorum yapabilecek bilgiye ne yazık ki ulaşamadım. Ancak poliçe teminat koşullarının sadeleştirilmesi, satışın daha küçük ölçekli dağıtım kanalları tarafından bile yapılabilecek hale getirilmesi, hasar sürecindeki adımların görece netleştirilmesi ve kişisel hasar bildirimlerinin bile dijital platformlar ile yapılabilecek hale evrilmesi gibi teknolojinin getirdiği kolaylıklar sayesinde W&I sigortasının kullanımı uluslararası piyasalarla paralel olarak ülkemiz piyasasında da artacak ve finansal derinleşme sürecindeki Türkiye ekonomisinde finansal ürün çeşitliliğinin yeterli büyüklüğe ulaşmasına ve halen tam ölçeğini bilemediğimiz teminat açığının azaltılmasına önemli bir katkıda bulunacaktır.   

#WarrantyandIndemnityInsurance, #W&I, #ProductAnalysis, #PotectionGap, #FinancialDeepening, #ZeynepStefan, #AizaConsulting  

 2,512 total views