How InsurTech will change Credit Risk Management for Insurers?

Risk management activities of insurance companies are mainly based on three risk types: whole portfolio, supplementary and others.  In “others”, two risk types; operational risk and credit risk; stand out with their financial impacts and frequencies. We already discussed the operational risk management and how it will be managed after InsurTech. With its quantitative structure and different triggers, credit risk management will be our next topic.

Credit risk is defined as “the potential of insurance company’s borrowers or counterparties will fail to meet their obligations in accordance with agreed terms”. The main goal in credit risk management is maximizing insurance company’s risk-adjusted rate of return by maintaining credit risk exposure within acceptable parameters. Credit risk has six sub risk types:

  1. Credit default risk
  2. Concentration risk,
  3. Counterparty risk,
  4. Country risk,
  5. Sovereign risk and
  6. Settlement risk.

Furthermore, traditional credit risk management is based on manually or semi-manually assessment of below domains:

  • Detailed assessment of counterparties,
  • Financial strength,
  • Industry position,
  • Qualitative factors and
  • Underlying credit exposures.

The first trigger of change in credit risk management was Solvency II. After implementation of the capital regime in Euro Zone, insurance and reinsurance companies were integrated further credit risk assessment tools into their internal models. Because, the credit risk management approach was found very weak in standard model of EIOPA.  The second evolution in credit risk management comes not with another capital regime, but with technology; InsurTech. InsurTech is converting credit risk management into a new form like many other components in insurance business.

For bringing into the complex structure of risk management with basic inputs, we can classify the InsurTech effect on credit risk management mainly on two points which the first point defines the philosophy behind risk management activities and the second point defines actions:

  1. Maximizing company’s risk adjusted rate of return by maintaining correct credit risk exposure within risk appetite of company and maintaining sufficient risk-return discipline in credit risk management process.
  2. Covering all insurance/reinsurance transactions and identification, measurement and monitoring of transactions with embedded credit risk.

The risk-adjusted return is generally defined as a concept which measures real value of risk and enables a company to make comparisons between risk taking and risk aversion. This variable shows real value of business and aims maximizing efficiency on capital management. Today’s business life, correct allocation of limited capital should be the main object behind all activities of  a company and risk adjusted rate of return is the pointer that makes this objective visible. InsurTech converts also calculation methodology of risk-adjusted return. With a more sophisticated methodology, risk managers can cover thousands of variables and calculate a value very close to real risk-adjusted return exposure.

The second point, covering all transactions where credit risk arises, is the inception point of actions. The definition covers not just financial transactions, but also all insurance/reinsurance transactions performed during daily business cycles. Furthermore, because of the complex structure of finance, not just loans, the most obvious source of credit risk, but also other structured financial instruments, like trade financing, foreign exchange transactions, financial futures, swaps, bonds, equities, options etc., should be assessed in an effective credit risk management function.

Naturally, variety of sources brings huge amount of data, that could not be managed manually, especially by a function like risk management, which should be always preventive and pioneer. One of InsurTech dimensions, big data management, helps risk management professionals especially on this point. With the organization, administration and governance functions of big data management; not just structured data but also unstructured data come out from mentioned transactions will be measured, analyzed, grouped and monitored according to their likelihood and magnitude within seconds.

Credit risk management is a crucial tool among other risk management functions. An effective credit risk management brings efficient capital management firstly and then financially strong companies. These two features make companies ready and solid for their next step on investment, acquisitions and every step they take for their existence.

#RiskManagement #CreditRiskManagement, #RiskAdjustedReturn, #CapitalAllocation, #SolvencyII #InsurTech, #ZeynepStefan

 6,443 total views

Can Machines Outperform Humans in the Management of Conduct Risks?

Geçtiğimiz hafta Londra’da uygulama riski (conduct risk) yönetiminin nasıl olması gerektiğinin tartışıldığı bir konferansa modaratör olarak katıldım. Ele aldığımız ana tema, dijitalleşmenin ‘conduct risk’ yönetimi üzerindeki etkisi ve makinelerin conduct riski insanlar gibi yönetip yönetemeyeceği idi. Llyod’s Bank’ın kıdemli yöneticileri ile gerçekleştirdiğimiz panelde conduct risk yönetiminin hangi performans göstergelerine dayandırılması gerektiğine, yıkıcı teknolojiler (distruptive technologies) dediğimiz IoT (Internet of Things – Nesnelerin İnterneti), AI (Artificial Intelligence – Yapay Zeka),  Blockchain gibi yeni gelişmelerin conduct risk yönetimine etkisine değindik. İngiltere, Avrupa Birliği ve gelişmekte olan ülkelerdeki uygulama farklılıkları, Brexit sonrası conduct risk yönetiminde ortaya çıkması muhtemelen gelişmeler ve değişiklikler ise dinleyicilerin bize yönelttikleri soruların asıl eksenini oluşturuyordu. Konferansta ayrıca uzun dönemli kültürel değişikliklerin conduct risk yönetimine etkisi, finans dışı sektörlerden en iyi uygulama (best practice) hikayeleri, davranışsal analizlerin conduct risk yönetimindeki önemi, yönetim kademesinin conduct riske yaklaşımının şirketin diğer kademelerine etkisi ve eksik veya kötü yönetim sonucu ciddi mali kayıplara yol açan conduct risk kazaları da değinilen konular arasındaydı.

Conduct risk, Türkçe’ye uygulama riski veya idare-yürütme riski olarak çevrilebilir. İngiliz finans piyasası düzenleyici kurumu FCA (The Financial Conduct Authority) tarafından paylaşılan tanıma göre conduct risk, finansal kurumların çalışanlarından beklediği davranış biçimi ile çalışanların gerçekte gösterdikleri davranış biçimi arasındaki fark olarak açıklanmaktadır. Bu açığın yüksek olması conduct riskin finansal kurum tarafından uygun şekilde yönetilemediğine ve olası finansal kayıpların yakınlığına işaret etmektedir.

Konferansın sadece conduct risk üzerine olması ve her sene aynı konu çerçevesinde farklı başlıklarla yapılıyor olması İngiliz finansal piysalarının konuya gösterdiği hassasiyetin bir sonucu. Conduct risk yönetiminin, diğer kantitatif riskler gibi ölçülebilir hale getirilmesi düzenleyici kurum FCA’in önceliklerinden. FCA ayrıca, conduct riskin ölçülmesinde ve yönetilmesinde proaktif davranılması gerektiğine de inanmakta. Bu noktadan yola çıkarak 2016 yılı Mart ayında ‘The Senior Manager Regime’ (Üst Yönetim Rejimi)nin uygulanmasını bankalar için zorunlu kılan bir uygulamaya imza attı. Bu rejim, conduct risk yönetiminin kutucukların doldurulduğu bir angarya işten sorumluluğun paylaşıldığı ve raporlandığı etkin bir risk yönetim anlayışına evrilmesini amaçlanmakta.

Koferanstaki konuşmama hazırlanırken FCA tarafından conduct riskle alakalı yayınlanan birçok yayını inceleme fırsatı da buldum. Konuyla alakalı şirketlere yakın destek veren ve birçok bilgilendirme yapan FCA, conduct risk ile mücadelenin öncelikle finansal kurumların yönetim kademelerinden başlaması gerektiğinin ve şirketin bütün süreçlerinde etkin bir şekilde gözetilmesi gerektiğinin altını çizmekte. Riskin yönetimini mutlaka raporlamalara (MI – Management Information) ve ölçümlemelere dayandırılmayı amaçlayan FCA, conduct risk yönetimi ile ilgili üç önemli noktaya dikkat çekmekte.

Tanımı gereği genel bir başlık olarak tanımlayabileceğimiz conduct risk kategorisinde öne çıkarılan üç risk türü FCA tarafından birçok dokümanda yinelenmekte. Kara para aklama (anti-money laundering), sürdürülebilirlik (sustainability) ve politik açıdan etkin kişiler (PEPs – Politically Exposed Persons) en önemli conduct risk çeşitleri olarak ele alınıyor. Kara para aklamayla ilgili Amerik Birleşik Devletleri ekseninde Londra’da bir hassasiyetin oluşması normal değerlendirilebilir. Şirket yönetimlerinin aldığı kararlarının sürdürülebilir olması, hissedar ve çıkar ortaklığı içerisinde oldukları müşterilerini ve kamuoyunu zorlamaması ise sadece kriz anlarında değil bütün zamanlarda dikkat edilen bir değişken. Ancak politik anlamda etkin kişiler ile yürütülen ilişkilerin yükselen conduct risk türleri içerisinde belirtilmesi dikkat çekici. Bu başlıbaşına başka bir yazının konusu olabilecek kadar detaylı bir konu.

Conduct risk yönetiminde öne çıkan bir diğer husus ise Solvency II ile birlikte gündeme gelen renumeration (çalışanın hakları), performans değerlendirme ve terfi süreçleri. Bu süreçlerin şirketler tarafından hakkaniyetli ve şeffaf yürütülmesi, hesap verilebilir olması ve nipotizmin karar süreçlerinde etkin olmaması FCA’in conduct riskle alakalı altını çizdiği ve şirketler tarafından gerçekleştirilen uygulamaların takip edildiği noktalar. Mevcut uygulamalardan Türk sigortacılar olarak bizim de memnun olmadığımızı göz önüne alırsak, FCA’den ülkemize transfer edebileceğimiz birçok yararlı uygulama olduğunu söyleyebiliriz.

Conduct riskle mücadele sadece İngiltere piyasasında değil uluslararası alanda da uzun süredir gündemde. Riskin ölçümlenmesi ve kişilere bağımlı olmakta çıkarılıp sistemsel hale getirilmesi uzun süredir hem düzenleyici kurumların hem de cezalarda ağzı yanan finansal kurumların öncelikleri arasında. Riskin yönetilmesindeki subjektif yaklaşımın riskin gerçekleşmesi safhasında da ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Zira sadece 2010-2014 yılları arasında uluslararası bankaların conduct risk ihlalleri ile alakalı ödedikleri cezaların toplamı 200 milyar Pound civarında.

Konferans sonunda İngiliz finans piyasası düzenleyici kurumu FCA’den dinleyici olarak konferansa katılan yetkililer ile sohbet etme fırsatı da buldum. FCA’in altını çizdiği PEPs ve kara para akmala vakalarının her ne kadar gelişmiş ekonomiler içerisinde olsa da İngiltere piysasında da sıkça görülebildiğini belirttiler. Yetkililere diğer sorum ise yakın zamanda (2013 Nisan) adını değiştiren FCA’in (kurumun ismi eskiden FSA – Financial Services Authority idi) isim değişikliği ile birlikte uygulamalarında ve yaklaşımlarında da bir değişikliğe gidip gitmediği idi. İngiliz FSA olarak FCA ve Prudential Regulation Authority olarak iki bölüme ayrılan ve sorumluluklarını da paylaşan düzenleyici kurumlar, bu şekilde görevler ayrılığı ilkesini tam anlamıyla uygulamayı amaçlamışlar.

Türkiye’de Nasıl?

Conduct risk yönetiminin Türkiye’ye uluslararası grupların risk yönetim modelleri ile geldiğini söyleyebiliriz. FCA’in öngördüğü gibi ağırlıklı olarak doküman yönetimi ve katılımcılar tarafından doldurulan anket uygulamaları gibi daha çok reaktif bir conduct risk yönetimi Türk sigorta şirketlerinde karşımıza çıkmakta. Yönetim kademelerindeki farkındalığın uluslararası alandaki cezalar ve yeni düzenlemelerle birlikte artması ise yeni uygulamaların süreçlere dahil edilebileceği ve daha proaktif bir hal alabileceği konusunda bize fikir vermekte. Zira, cezaların artması ile birlikte finansal kurum yönetimlerinin bu tür kayıplara toleransı giderek azalmakta.

 

#ConductRiskManagement, #InsurTech, #FCA, #PEPs, #DistruptiveTechnologies, #IoT, #AI, #Blockchain, #AntiMoneyLaundering, #ZeynepStefan

 1,563 total views

Solvency II Forum / Vienna – 30.10.2014

Solvency II Forum, sigorta sektörünün uluslararası oyuncularının katılımıyla Viyana’da gerçekleştirildi. Avrupa sigortacılarının ajandalarını uzun zamandır meşgul eden Solvency II süreci giderek sonuca yaklaşıyor ve 2016 Ocak ayında yürürlüğe girmesi beklenen düzenleme için birçok uzman bütün mesaisini harcıyor. Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden önceki en kritik süreçte yer alan sigorta şirketlerine göre, Avrupa Birliği genelinde sermaye yeterliliği ile ilgili yeni bir bakış açısı getirecek projenin 2016 yılındaki başarısı, katılımcı sigorta şirketlerinin 2015 yılı performanslarıyla yakından ilgili.

Bu kritik sürecin başında European Central Bank, Zurich Insurance Group, Swiss Re, UNIQUA ve Munich Re gibi dünyanın en büyük sigorta gruplarının katılımıyla gerçekleştirilen Solvency II Forum yoğun bir gündeme sahipti.

Forum’un gündemi düzenlemenin ortaya çıkaracağı uygulamalar, kantitatif analizlerin incelenmesinde kullanılabilecek yöntemler, FLAOR (Forward Looking Assessment of Own Risks) Analizi, ORSA raporunun detayları, KOBİ’ler için uygulama farklılıkları, küresel sigorta gruplarının karşılaşabilecekleri zorluklar, yönetim kurullarının Solvency II’ye hazırlanması ve müşterinin korunması gibi birçok farklı konu hakkında sunumlardan oluşturuldu.

 

Yoğun gündemiyle Solvency II sürecini bütün detaylarıyla inceleyen Forum’daki sunumlarından biri yazarlarımızdan Zeynep Stefan’ın Solvency II’nin uygulamada aksaklık yaratabilecek yönlerini değerlendirdiği çalışmasıydı. Süreçte sigortacıların başını ağrıtabilecek yönlerin; kapsam, Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu denklik süreci (equivalence), ülkeler arasındaki uygulama farklılıkları, Avrupa Birliği Bölgesi için ortak bir düzenleyici kurumun eksikliğinin yarattığı sıkıntılar, veri sahipliği ve süreç içerisinde değerlendirilecek ve şirketlerin ticari gizlilik taşıyan bilgilerinin ne şekilde ve kim tarafından korunacağı, Internal Model ve Standart Formula uygulamalarının farkları ve yaratabileceği çatışmalar gibi sürecin zayıf taraflarının değerlendirildiği sunum katılımcılar tarafından ilgi çekici olarak değerlendirildi.

#SolvencyII, #FLAOR, #ORSA, #SME, #Equivalance, #EuroZone, #KeyNoteSpeaker, #ZeynepStefan

 8,264 total views

The New Activators in Insurance: Brokers

Sigortacılık sisteminde brokerlar, teminat hizmetleri alım ve satımına aracılık eden, işlemleri kendi adına olduğu gibi müşterisi olan kurum adına da gerçekleştiren ve bu işlemi önceden kararlaştırılan bir komisyon karşılığında yapan kurumlardır. Sigorta sektöründe faaliyetlerine önceleri sadece teminat sahibi ile teminat ihtiyacı olan kurum veya kişiyi bir araya getiren bir platform olarak başlayan brokerların sektördeki görevleri sektörün yapısı ile birlikte hızla değişmekte.

Değişen iklim, ısınan yerküre, artan nüfus ve sürekli genişleyen yerleşim bölgeleri ile birlikte günlük hayatımız artık birçok farklı risk içeriyor ve bu risklerin bazıları yıkıcı finansal etkilerinden dolayı teminat altına alınması gereken riskler. Bireysel müşterilerin yanı sıra özellikle kurumsal müşterilerin bu konudaki derdi büyük. Bünyelerinde çalışan yüzlerce personeli, sahip oldukları görünen veya görünmeyen varlıkları ile birlikte ticari faaliyetlerinin devamlılığını sağlaması gereken ve süreçte ticari mevcudiyetini bitirebilecek birçok riskle karşılaşan kurumsal şirketler için durum ne yazık ki biraz daha karmaşık. Hangi risklere sahip oldukları ve dolayısıyla hangi teminatlara ihtiyaç duydukları, bu risklerin hangi seviyelerde güvence altına alındığı ve hangi risklerin teminat altına alınamadığı gibi birçok ve aynı zamanda ticari faaliyet sahibi kişilerin çoğunluğuna göre önemsiz olan detayları bilmeleri ve teminat sağlayıcı sigorta şirketleri ile bu bilgiler ışığında iletişime geçmeleri, tam ihtiyaçları olan teminatları kabul edilebilir primlerle almaları ve bunu sahip oldukları her varlık için her sene tekrarlamaları gerekmekte.

İşte bu yönetilmesi zor süreçte risk sahiplerinin karşısına brokerlar çıkıyor. Müşterileri için sadece teminat sahibi ile teminat ihtiyacı olan tarafları birleştiren aracıdan öte müşterinin süreçlerini analiz eden, ihtiyaçlarını belirleyen, belki de müşterisi tarafından daha önce tespit edilememiş riskleri belirten ve bir anlamda katalizör işlevi gören brokerlar. Brokerlar sayesinde kurumlar sahip oldukları risklerin yönetimini bir nevi taşere ediyorlar ve kendi bünyelerinde bir risk yönetim ekibi kurmak yerine bu yönetimi brokerlardan bekliyorlar.

Bu anlamda brokerlar günümüzün anlaşılması güç risk ve teminat yapısında bir nevi “Google” hizmeti görüyor ve müşterinin ihtiyacını kolayca karşısına çıkarıyor. Bu nedenle broker sayısının, üretiminin ve verdikleri hizmetlerin çeşitlenmesi tam olarak sigorta sektörünün de büyümesi anlamına geliyor. Zaten veriler de bu büyümeyi destekliyor.

Ancak dünya ve Türkiye piyasasında brokerların sorumluluğu, ilgili teminatı bulmak ve müşteriye ulaştırmakla bitmiyor. Değişen sigortacılık şartlarında brokerların iş tanımları bir aracıdan ziyade bir risk danışmanının görevlerine doğru evriliyor. Gelişen sigorta piyasasında broker ölçeğindeki aracılardan beklenen standart risk yönetim sistemlerinden farklı olarak efektif maliyet analizi yapabilmeleri ve müşterileriyle “Know-how” transferi bazlı bir iş ilişkisi gerçekleştirebilmeleri. Dolayısıyla brokerlara sigorta sektörünün gelecekteki danışmanlık hizmetleri sağlayıcıları gözüyle bakmamız gerekmekte. Ayrıca müşterilerine devamlı bir risk yönetim sağlamaları ve müşterilerinin değişen iş süreçleri ile birlikte değişen risk yapılarına göre proaktif olarak hareket etmeleri gerekecek. Bu hareket biçimi brokerlar bünyesinde sektör bazlı “know-how” birikimini sağlayacak ve brokerların matematiksel analizlerle trendleri takip etmelerine yol açacaktır. Bu bilgiden hareketle brokerların sigorta sektöründe kompakt bir hizmet sağlayıcı olarak hareket edebileceğini, sigorta şirketlerinin ihtiyacı olan değerleme, analiz, ölçme, modelleme gibi farklı ihtiyaçları için tek bir broker bünyesindeki farklı hizmet birimlerinden sağlayabileceğini öngörebiliriz.

Ancak bu seviyede bir hizmet sağlayıcısı olabilmek için brokerların gerçekleştirmeleri gereken bazı hazırlıklar bulunmakta. Yapılan incelemeler, brokerların öncelikle iş süreçlerini standart uygulamalardan müşteri ihtiyaçlarına göre şekillenen bir yapıya kavuşturulmaları gerektiğini ortaya koymakta. Yeni iş fırsatları ile birlikte yeni risklerin ortaya çıkacağı kuralından hareketle, bu fırsatlarla alakalı müşteri taleplerini önceden öngörebilmeleri ve gerekli aksiyonları alabilmeleri de klasik yapılarında gerçekleştirilmesi gereken diğer bir değişiklik. Bilgi işlem alt yapılarını da bu analizleri yapabilmelerine olanak sağlayacak kadar geliştirmeliler ve özellikle sigorta piyasasında görülebilen “siyah kuğu” (black swan) ihtimaliyle baş edebilmeliler. Bu özellik ise beraberinde sigorta ve reasürans şirketleri gibi güçlü bir finansal yapıya sahip olmalarını gerektirmekte. Sigortacılık dünyasındaki yeni ürünleri ve gelişen piyasaları yakından takip etmeleri, ülkelerin ve piyasaların ekonomik, sosyal, teknolojik, politik ve çevresel gelişimleri (STEEP drivers – Social, Technological, Economic, Environmental and Political) ve yatırım yapılarıyla alakalı analiz yapabilmeleri de mutlaka sahip olmaları gereken diğer özellikler. STEEP bileşenleri arasında yer alan ekonomik analizler içerisinde özellikle sirayet riski (contagion risk) büyük bir öneme sahip. Gelişen ekonomik yapı ve küreselleşme ile birlikte tedarik zincirlerindeki kırılmalar (sadece üretim firmaları için değil, küresel anlamda birbirine bağlı hizmet firmaları da) öncekinden daha büyük bir maliyet yaratmakta. Brokerlar tarafından bu riskin iyi analiz edilmesi ve doğru araçlar kullanılarak engellenmesi (hedge edilmesi) olası bir hasar sonrası ortaya çıkabilecek hukuki anlaşmazlıkların ve beklenmeyen maliyetlerin önlenmesi için önem taşımaktadır.

 

Dünya ve Türkiye’de Brokerlar

Sigorta ve Reasürans Brokerları Derneği (SBD) verilerine göre Türkiye sigorta sektöründe şu anda aktif olarak faaliyet gösteren 138 broker bulunmakta. Toplam prim üretim değerlerine baktığımızda brokerların 2017 yılı içerisinde üretilen toplam 46,5 milyar TL üretimin yaklaşık 5 milyarını gerekleştirdiğini görüyoruz ki bu üretim %10,7’lik bir pazar payını ifade etmekte. 2016 yıl sonunda ise 40,4 milyar toplam üretimin 4,3 milyarını üreterek yine %10,7 pazar payı elde ettiklerini görüyoruz. Kısaca, sektörün %15 büyüme değerine uygun bir prim üretim artışı gösterilmiş. Dağıtım kanallarındaki çeşitlenmeye ve birçok şirketin direk satış yöntemlerini geliştirmesi ile birlikte diğer kanallardaki üretimlerdeki düşüşü dikkate alırsak broker kanalının 2017 yılını üretim açısından başarılı bir şekilde bitirdiğini söyleyebiliriz.

Dünyadaki dağılım ise çok çeşitli. Brokerlar Avrupa piyasasında üretimin %10’una, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkelerde ise prim üretiminin %75’ine aracılık ediyorlar. Asya kıta ülkelerinde üretimde düşük bir paya sahipler. Meksika’da brokerların pazar payları %50, Brezilya’da ise sadece %7,5 oranında. Bulgaristan’da brokerların üretimdeki payı hayat dışı branşta %29, hayat branşında ise %20 civarında. Fransa’da hayat branşında üretim %20, hayat branşında ise %12 seviyesinde. İtalya piyasasında ise brokerların üretimi hayat dışı branşta %7,5, hayat branşında ise sadece %2.

Bu çeşitli oranların arkasında ise ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri, sigorta piyasalarının geleneksel yapısı ve müşterilerinin alışkanlıkları yer alıyor. Ekonomik gelişmesini tamamlayan, örneğin G-7 ülkeleri gibi ülkelerde, broker kanalından üretimin diğer dağıtım kanallarına göre yüksek düzeyde olmasını bekleyebiliriz. Bu ülkeler artan refah seviyesiyle birlikte birçok girişimciye ve kurumsal şirkete ev sahipliği yapıyor. Kısıtlı ve değerli vakitlerini kendi iş kollarını geliştirmenin dışında bir uğraşla harcamak istemeyen yöneticiler ise risk değerlendirme ve doğru teminatları iyi fiyata bulma gibi sorumluluklarını brokerlara devrediyor. Dolayısıyla brokerların gelişmesi ve sanayileşme ve gayrısafi milli hasılanın artması arasında da orta önemde bir korelasyonun söz konusu olabileceğini de söyleyebiliriz.

InsurTech ve Brokerlar

Brokerların sigorta sektöründe hak ettikleri öneme kavuşabilmeleri için InsurTech büyük bir öneme sahip. Zira, broker şirketlerinin yukarıda bahseetiğimiz atılımları yapabilmeleri için gerekli teknoloji desteği InsurTech ile ve üstelik sürekli azalacak maliyetlerle sağlanabilecek. Brokerlar, etkili veri yönetimleri, müşterilerine yakın duruşları ile kolayca fark edebilecekleri teminat talepleri ve geliştirecekleri inovatif ürünler ile sektörün yıllardır beklediği dinamizmi dağıtım kanalları alanında oluşturabilirler. Dünyada Sanayi 4.0 (Industry 4.0) ile değişen ekonomik yapıya baktığımızda hızlı balığın büyük balığı kolaylıkla yiyebildiğini görüyoruz. Yani InsurTech ile broker piyasasında sahip olunan uluslararası finansal güç veya farklı pazarlarda faaliyet göstermenin getirdiği avantaj önemini kaybetmekte. Inovasyon ve farklı düşünebilmenin getirdiği dinamik enerji sigortadaki bütün süreçler gibi brokerları da dönüştürecek ve karşımıza yepyeni bir broker modeli çıkaracak.

#STEEPDrivers, #Brokers, #RiskManagement, #ContagionRiskManagement, #InsurTech, #ZeynepStefan

 1,509 total views,  1 views today

BlockChain for Insurers

Avrupa’da uzun yıllardır devam eden ekonomik kriz ve düşük faiz oranları birçok sektörle birlikte hiç kuşkusuz sigorta sektörünü de derinden etkiledi. Faaliyet dışı karları ciddi şekilde düşen sigortacılar, önce bu kriz döneminin bitmesini beklediler. Ancak krizin etkilerinin on yıllar boyunca sürebileceğini görünce kendi yapılarına döndüler ve gelirleri arttıramıyorsak daha verimli süreçlerle giderleri azaltalım dediler. Bu şekilde aslında krizi fırsata çevirip süreçlerini en başta sahip olması gereken optimum yapılarına kavuşturmaya başladılar ve bu çabaları halen devam ediyor.

Bu çabaların en son örneği ise Blockchain! Blok zincirler olarak Türkçe’ye çevirebileceğimiz bu teknoloji 21. Yüzyılın keşfi olarak değerlendiriliyor. Blockchain ile veriler bir blok halinde birbirine bağlanmakta. Bağlanan veri blokları oluşturulduktan sonra değiştirilebilmesi için bağlı diğer veri bloklarının onayı gerekiyor. Altının çizilmesi gereken özelliklerden biri ise verilerin merkezi olarak tutulma gerekliliğinin ortadan kalması. Yani veriler dağıtık bir şekilde, ilgili yapının parçası olan her birimde bulunabiliyor. Dolayısıyla bu yeni teknolojinin kullanımı ile veri yönetimi konusunda bir ortaklık ve taraflar arası kendiliğinden bir alışveriş ve karşılıklı güven gerçekleşmiş oluyor.

Blockchain’in kullanım alanı finanstan müzik sektörüne, oldukça geniş. Yeni dijital para birimi Bitcoin işlemlerini sadece Blockchain üzerinden gerçekleştirirken müzik sektörü bu teknoloji ile aracıları ortadan kaldırıp müziği direk dinleyiciler ile buluşturmayı planlamakta.

Yaygınlaşması ile birlikte olabilecek değişimler ise işlem maliyetlerinin düşmesi, kullanılan sistemlerin karşılıklı güven ilkesi çerçevesinde yönetilir hale gelmesi, noterlerin hatta bankaların işlevlerini yitirmesi gibi şu anda hayal edilemeyecek, radikal ve dünyayı hızla değiştirecek dönüşümler. Değerli taşların bu sistem ile takip edilebileceği, patent alma işlemlerinin ortadan kalkacağı, ilaç piyasasının kayıtdışılığı azaltacağı gibi sonuçlar ise beklenen diğer değişimler.

Bankacılar Blockchain ile flörte başladı bile. İsviçre merkezli UBS, Londra’da kurdukları ekip ile Blockchain’in fon alım satım süreçlerinde nasıl kullanılabileceğini araştırmakta. Citibank ise bu teknolojiyi kullanarak kendi dijital para birimini ortaya çıkartmayı amaçlamakta. İspanyol Santander Bank ise kurduğu innovasyon ekibi ve 100 milyon Euro’luk fonu ile yirmiye yakın alanda Blockchain kullanımını araştırıyor. Bank of America ise elini çabuk tutarak Blockchain ile alakalı ona yakın patent başvurusu gerçekleştirmiş durumda.

Bankacıların gerçekleştirdiği ve sigortacılara da örnek olan diğer bir adım ise R3 adlı konsorsiyum. Ellinin üstünde bankanın katıldığı konsorsiyumun asıl amacı Blockchain’in kullanımıyla alakalı testler gerçekleştirmek ve bankaların bu teknolojiyi nasıl kullanabileceğine dair yol haritaları oluşturmak. Birçok küçük firma tarafından mikro projeler gerçekleştirilmeye başlandı bile ve çalışmalar artan bir ivme ile devam ediyor.

Blockchain’in sigorta sektörüne vaad ettikleri ise inanılmaz. MIT (Massachusetts Institute of Technology) tarafından hazırlanan bir raporda Blockchain ile sigortasızlık oranının düşürüleceği, hasar süreçlerinin otomatize edilerek hızlı ve dosyasız bir hal alabileceği, mikro sigortacılığın yaygınlaşacağı ve acentelere gerek kalmadan müşterilere ulaşılabileceği öngörülmekte. Özellikle gelişmekte olan ülkelere dikkat çeken uzmanlar, dünya gayrısafi milli hasılasının %40’ını üreten bu ülkelerin sigortalı nüfusun sadece %17’sini teşkil ettiğinin altını çiziyorlar. Bu da yaklaşık 4 milyar kişinin sigorta sektörünün, ülkenin ekonomik yapısıyla doğru orantılı olarak potansiyel sigorta müşterisi haline gelmesi ve yıllık 40 milyar Dolar’lık yeni bir prim üretimi pastasının ortaya çıkması anlamına geliyor. Operasyonel maliyetlerden dolayı şu anda gelişemeyen mikro sigortacılık gibi alanların ise patlama yapabileceği ifade ediliyor.

Bu değişime sigorta şirketlerinin tepkileri ise henüz izleme aşamasında ancak şimdiden bu teknolojinin nereye varabileceği konusunda çalışmalara başladılar. Bu amaçla R3 inisiyatifini örnek alarak benzer bir inisiyatif kuruldu. Sektörün en büyük oyuncuları  Aegon, Allianz, Zurich, Munich Re ve Swiss Re bir araya geldi. İnisiyatifin birincil amacı Blockchain teknolojisi ile veri depolama teknolojisinin nasıl gelişebileceğinin, verinin transferine ne gibi etkileri olacağının, herhangi bir tür düzenleyici kurum olmadan süreçlerin işleyişinin ve şeffaflığın nasıl sağlanabileceğinin veya yatırımların nasıl ve hangi önceliklerle gerçekleştirilmesi gerektiğinin anlaşılması. B3i (Blockchain Insurance Industry Initiative – Blockchain Sigorta Sektörü İnisiyatifi) olarak adlandırılan Grup, sektörün geneline uygulanabilecek kurallar ve prosedürlerin geliştirilmesini, sektördeki mevcut kazanımların nasıl bu teknolojiye uygun hale getirilebileceği gibi sorulara cevap bulmayı amaçlamakta.

Hayal edelim. Sigorta şirketleri Blockchain’i akitf bir biçimde kullanıyor olsun. Yeni müşteri için sahip olması gereken data bu blokların içerisinde! Müşterisinin poliçesini oluşturubilmek için bilgiler, müşterinin sahip olduğu sigortalı malları ile ilgili bilgiler de burada. Hasar anında hasarın detayları, yaklaşık maliyet tutarı, ödeme bilgileri de. Dolayısıyla süreç müşteri ve sigorta şirketi arasında gerçekleştiriliyor ve tamamen otomatize. Bu sürecin gerçekleşmesi sonucunda genişleyen müşteri tabanını, artan sigortalılık ve penetrasyon oranlarını, düşen prim fiyatlarını öngörebiliriz.

Blockchain’in sigortacıları ve diğer sektörleri şimdilik düşündüren yanı ise hayatı bu kadar kolaylaştıran teknolojinin ne kadar güvenilir olduğu. Bu teknolojinin kullanım alanının anlaşılması ve aksiyonlar geliştirilebilmesi için birçok şirket şimdiden kesenin ağzını açmış durumda. Gerçekleştirilen çalışmalarla da güvenlikle alakalı soru işaretlerinin giderilebileceği umuluyor. Ancak bu açık, şu anda kafalardaki en büyük soru işareti.

Birçok farklı sektör ile birlikte sigorta sektörünü de heyecanlandıran Blockchain, biz sigortacıların aradığı yeni kurtarıcı mı? Bekleyip göreceğiz. Ancak bu teknoloji sayesinde pazar dinamiklerinin alt üst olması, şirketlerin bazılarının bu teknolojiyi iyi kullanamadıkları için sahneden çekilmesi ve bazılarının ise hiç planlarında yokken sektör lideri olması işten bile değil.

https://www.linkedin.com/pulse/blockchain-insurers-fortune-turkey-december-2016-issue-zeynep-stefan/

#BlockChain, #InsurTech, #R3, #B3i, #ZeynepStefan

 1,426 total views

Lemonade: A New Phenomenon

Toplam yatırım tutarı 18 milyar Dolara yükselen insurtech piyasında, yaratılan 14 farklı iş kolunda yaklaşık 1.220 şirket faaliyet göstermekte. Bu değişime birçok sigorta şirketi hızla girdi, bazıları danışmanlarını çalışmakta, bazıları kendi dönüşümlerini kendileri gerçekleştirmeyi seçti. Dönüşümün ilk meyveleri alındı, süreçlerini dijitalleştiren şirketler birçok çalışanını başka birimlere kaydırdı, bazılar ile yollarını ayırdı. Bütün süreçlerde verimli ve hızlı olunması, bilginin en iyi şekilde ve hızla işlenmesi ise bu dönüşümün anahtarı.

Ancak insurtech’te henüz birşey görmedik. Asıl devinim, büyük sigorta grupları birbirlerini satınalmaya başlayınca ortaya çıkacak. Oyunun gerisinde kalan şirketler, ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, hızla pazar kaybedecekler çünkü rakipleri kendilerinin bilmediği bir şeye sahip oluyor olacaklar; işe yarayan, ürüne ve kazanca dönüştürülebilir bilgi, bu bilgiyi hızla işleyecek ve müşterileriyle buluşturacak süreçler. Sektörde birleşmeler artacak, şirket sayısı azalacak, hızla dijitalleşen sektöre bir de hızla birbirine entegre olmanın getirdiği dalgalar çarpacak. Doğal olarak yine işten çıkarmalar ve teknolojik yenilikler sonrası ya işini değiştirenler ya da işini kaybedenler göreceğiz. Sigorta sektöründeki fazla istihdam ise cabası. IoT’i ile, AI’si ile, blockchain’i ile (bu kavramların hepsine yazılarımızda değinmiştik) yepyeni bir dünyadan bahsediyoruz. Yeni kavramlar, yeni şirketler, yeni roller. Bu yeni deryasında bir şirket öne çıkmakta, Lemonade.

Mottosu ‘Instant everything, killer prices,big heart’ (herşey hızlı-hazır, rekabetçi fiyatlar, koca bir yürek). Yani kolayca teminat alabiliyorsunuz, dağıtım kanalları, maliyet analizleri ve şirket yapısı dolayısıyla size hiçbir sigorta şirketinin sunamadığı fiyatları sunabiliyorlar ve kocaman yürekleri sayesinde kimseyi poliçesiz bırakmıyorlar. Sigortacılığın geleneksel yapısını tamamiyle değiştirmeyi, yepyeni bir sigortacılık deneyimi yaşatmayı (nedense bu taahhüt bugünlerde çok popüler!) amaçlıyorlar. Altını çizdikleri noktalardan biri geleneksel sigorta şirketlerinin hasar taleplerine geç cevap verdikleri ve talep sahibine ödeyecekleri hasar tutarını ellerinde tutarak kar elde ettikleri, ancak kendilerinin bunu kesinlikle yapmadıkları ve özellikle hasar ödemelerini hızla gerçekleştirdikleri. Diğeri ise, özellikle kurucusu Daniel Schreiber’in sunumlarında sıklıkla bahsettiği gibi tahsil ettikleri primlerle yöneticilerine özel jet almaları! Hatta gereksiz hiçbir harcamalarının olmaması.

İş süreçlerindeki kilit noktalarından biri ise %20’lik pay. Her müşterinin poliçesi için ödediği prim bedelinin %20’sini ayırıyorlar ve teknolojik yatırımlarında, operasyonel giderlerinin karşılanmasında kullanıyorlar. Kalan %80’i ise hasarların ödenmesine ayrılıyor. Burada da altını çizdikleri nokta, bu uygulamalarının da kesinlikle geleneksel sigorta şirketlerine benzememesi.

Dağıtım kanalları ise sadece web siteleri ve aplikasyonları. Hasar taleplerini de bu iki kanal üzerinden almaktalar. Hatta hasar taleplerinde mümkünse kaza yerinin veya kazanın kendisinin bir videosunu istemekteler. Teminat verdikleri ülke şimdilik sadece A.B.D.’nin bazı eyaletleri ancak hızla yaygınlaşmayı planlıyorlar. New York merkezli olmaları işe popülerlik de katmakta. Tıpkı herkesin açılmasını bekledikleri ve açıldıktan sonra kapısında kuyruk olduğu ünlü bir restorant gibi davranıyorlar, işe popülarite katıyorlar ve akıllı telefon sahibi olan ve teminata ihtiyacı olan herkesin öncelikle kendilerini denemesini istiyorlar.

Ancak sanırım insanlara en çok dokunan ve popülaritelerini arttıran tarafı, hasar ödemeleri ve operasyonel giderlerin karşılanması sonrasında kişilerin ödedikleri primin kalanının (giveback olarak adlandırılıyor) kendilerinin seçtiği sosyal sorumluluk projelerine aktarılıyor olması ve bu süreç hakkında poliçe sahibinin her adımda haberdar edilmesi. Öyle ki Twitter ve Linkedin’de bağışlarla alakalı birçok içerik ve mesaj bulunmakta. Lemonade müşterileri yıl sonunda herhangi bir hasar beyanı yapmadıklarında ödedikleri prim bedellerinin Lemonade’in üst düzey çalışanlarının lüks hayatlarını finanse etmediğini (bu, Lemonade tarafından sürekli tekrarlanıyor) ve bazı insanlarının hayatını güzelleştirdiğini biliyorlar. Bu yönüyle de Lemonade büyüsü tamamlanmış oluyor, yani müşterilerinin kalplerini dokunmuş oluyor. Lemonade’in Amerikalı kadınlar arasında artan popülaritesinin nedenlerinden birisi de bu.

Lemonade ile alakalı üzerinde durmamız gereken diğer bir unsur ise insanlara güven. Mottolarındaki ‘Big Heart’ (koca yürek) kavramı buradan gelmekte. İnsanlara güvenin karşılığını bulacağına inanmaktalar. Bu yüzden hasar süreçlerinde olayın gerçekliğini araştırma gayreti içerisine girmiyorlar. Aplikasyon üzerinden size yönelttikleri sorularla hasar dosyasını oluşturuyorlar, ödeme ise çok daha hızlı. Kurucu Daniel Schreiber’in sunumlarında veya Lemonade’in Twitter’daki paylaşımlarında adını sıkça görebileceğiniz ünlü davranış bilimci profesör Dan Ariely’in bu etkiyi yaratmakta nasıl bir katkısı olduğunu doğrusu merak etmekteyim. Anlaşılan Profesör Ariely’in insan doğası üzerine Türkçe’ye de çevrilmiş kitapları Lemonade yöneticileri tarafından iyice okunmuş.

New York’da lansmanının yapıldığı Ekim 2016’ın ardından iki ay bile geçmeden 1.000 poliçeye ulaşan, Nisan 2017’de 10.000 poliçe barajını aşan, Haziran 2017’de ise 14.315 konutu sigortalamış olan Lemonade’e yöneltmemiz gereken kritik soru ise şu, bu iş modeli Türkiye’de işler mi? Aplikasyonla poliçe oluşturma girişimi uzun yıllardır yapılagelmekteydi. Ancak hasar süreçlerinin de bu şekilde dijitalize edilmesi ve sigortalanma sürecinin eğlenceli ve yararlı olduğu izleniminin verilebildiğini söylememiz şimdilik pek olası değil. Hasar sürecinin dijitalleştirilmesine yönelik girişimler olmakla birlikte Lemonade tarzı olduğunu söylememiz biraz zor. Bununla birlikte Lemonade’in sunumlarında da sıkça paylaştığı bir istatistik söz konusu. Amerikalarının %25’i sigorta şirketiyle olası bir suiistimali normal olarak değerlendirmekte. Bu oranın Türkiye’de de benzer düzeyde olduğunu varsayarsak, bir Lemonade de Türkiye’den çıkar mı?

 

#Lemonade, #InsurTech, #NewBusinessModel #ZeynepStefan

http://www.sigortagundem.com/yazarlar/lemonade-fenomeni-yazisi/1230157

 1,426 total views

Insurance Distribution Directive and its Effects on Insurtech Initiatives

On 20th of December, the European Commission postponed the application date of the Insurance Distribution Directive (IDD) from March 2018 to 1st of October. This very crucial decision will affect insurance and reinsurance companies deeply. Their journey for rounding the Insurtech curve obviously will be their first line of defense.

IDD regulates “the way of insurance products are designed and sold by insurance intermediaries and directly by insurance undertakings. It specifies:

  • The information that should be given to consumers before they sign an insurance contract.
  • Conducting of business and transparency rules on distributors.
  • Procedures and rules for cross-border business.
  • Rules for the supervision and sanctioning of insurance distributors in case they breach the provisions of the IDD.”

In European Union unique insurance market, distribution of insurance products is regulated by the “Insurance Mediation Directive (IMD)” since 2002. However, IMD regulates only brokers and other insurance intermediaries and covers mainly the tradition distribution channels. Furthermore, IMD has very limited scope on selling process of insurance and reinsurance companies.  Now with IDD, the scope of regulation covers not only insurance intermediaries, but also insurance companies, their employees, ancillary insurance intermediaries as well as online distribution.

Beside confidence, IDD provides other valuable benefits to customers as:

  • Greater transparency in price and costs of insurance products (“Easy”)
  • A simple, standardized insurance product information document (IPID) providing clearer information on non-life insurance products (“Easy”)
  • Where insurance products are offered in a package with another product or service, for example when a new car is sold together with motor insurance, consumers will have the choice to buy the main product or service without the insurance policy (“Me”)
  • Rules on transparency and business conduct to help consumers avoid buying products that do not meet their needs (“Me”)

Another brand new requirement comes with IDD is IPID (Insurance Product Information Document). This document is a simple brief about main features; like type of insurance, obligations of parties, how claims process will be handled and insurance cover; of insurance contract. IPID will be mandatory only for non-life insurance products and a standardized format was already prepared by EIOPA.

Another crucial point of IDD is its approach to insurance products with investment elements. According to EIOPA, insurance-based investment products increase misdirection of customers. IDD obliges additional requirement on distributors about these types of insurance products. The main motivation behind this requirement is preventing and managing possible conflicts of interests among customers and distribution channels. The requirement obliges providing not only a high match between customer needs and product but also assessing appropriateness of customer’s knowledge about investment field. Frankly speaking, this is the greyest point of the regulation.

In previous article “Me, Free, Easy”, we described the three main dimensions of brand new insurance business. One of these dimensions, free, refers to an insurance sector without intermediaries or minimum contribution of intermediaries into customer’s product journey. From my point of view, an insurance experience with possible highest operational efficiency has a negative correlation with participation of intermediaries. Unfortunately, more intermediaries mean less operational efficiency.

Today, with insurtech initiatives, insurance companies are able to create their own distribution channel with low operational costs. Especially big data management, blockchain and AI allow insurance companies processing their own data within few seconds and bringing supply with demand owner together on right time and in right place.

With their leading regulation activities, EIOPA and the European Commission work as a strong partner of insurance companies during their insurtech adventure. With brand new regulations like GDPR and IDD, regulatory bodies of European Union give the same message to customer: “I will protect your benefits under every technological circumstance”. Needless to say, this strong message makes customers more cheerful for sharing their personal data with insurance companies even via on-line tools. Furthermore, with IDD, EIOPA shows us again the importance of guaranteeing fair competition among all players.

#InsuranceDistributionDirective, #InsuranceMediationDirective, #IPID, #EIOPA,

#TheEuropeanCommision, #Insurtech, #DisruptiveTechnologies, #AI, #IoT, #Blockchain, #BigDataManagement, #ZeynepStefan

 2,992 total views,  1 views today

“Sektörün gelişimi biz sigortacılara bağlı”

Generali Türkiye’nin genç yöneticilerinden Zeynep Stefan, Türkiye’de sigortanın gelişememesinin nedeninin sigortanın sağladığı teminata vatandaşın inancının henüz oluşmamasına bağlanabileceğini söyledi.

İtalyan sigorta devi Generali’nin İtalya merkezinde 2 yıl çalışan ve ardından kısa süre önce Türkiye’ye dönen genç yöneticilerinden Zeynep Stefan, Türkiye’de sigortalı olma bilincinin mal sahipliği ile doğru orantılı olarak artacağının öngörülebileceğini belirterek, “Ancak bu dönüşümün hızı biz sigortacıların henüz sigortayla tanışmamış kişilere ulaşabilme hızımıza bağlı olacaktır” dedi.

Generali Türkiye’nin Risk Yönetimi ve Uyum’dan sorumlu yöneticisi Zeynep Stefan, yurtdışındaki tecrübe sonrası geldiği Türkiye’de sigorta sektörünün gelişebilmesi için yapılması gerekenleri DÜNYA’ya anlattı.

Değişim beklediğimizden yakın 

Türkiye’de sigorta penetrasyonunu gösteren çok sayıda sayısal değer mevcut olduğunu belirten Zeynep Stefan, “Türkiye’de sigortalılık oranı halen daha %10’larda ve kişilerin sigortaya harcadıkları tutar kazançlarının sadece %2’si. Bu farkın temel nedeni bence sigortanın sağladığı teminata olan inancımızın henüz olmaması. Bu yüzden zorunlu sigortalar piyasaya hâkim durumda. Sigorta şirketinde çalışanlar arasında bile yangın, ferdi kaza veya bireysel emeklilik gibi ürünlerin kullanım oranı düşük. Ancak bu durum değişecektir, değişmek zorundadır ve bu değişimin zamanlaması beklendiğinden daha yakındır” dedi. Yurt dışı tecrübesi ile baktığında ülkemizde nasıl bir sigortacılık olması gerektiğini sorduğumuz Zeynep Stefan, bu yöndeki hayalini şu şekilde anlattı: “Her varlığın sigortalandığı, kişilerin risklerine uygun fiyatlandırılmış teminatları kolayca bulabildikleri, şeffaf, anlaşılır, güven duyulan, adaletli, güçlü bir finansal yapıya sahip, iyi düzenlenmiş ve bu düzenlemelerin hem sigortalıların hem de sigortacıların çıkarları gözetilerek gerçekleştirildiği bir sektör.” Sektörde yabancı yatırımcıların ağırlığının yurt dışından bilgi ve sermaye transferi açısından çok önemli olduğuna vurgu yapan Zeynep Stefan, “Yatırımcılardan gelen dönüşme baskısı ile sektör gelişecek, olması gereken derinliğe, sigortalılık düzeyine ve ürün çeşitliliğine kavuşacaktır. Sigortalı olma bilincinin ise mal sahipliği ile doğru orantılı olarak artacağını öngörebiliriz. Ancak bu dönüşümün hızı biz sigortacıların henüz sigortayla tanışmamış kişilere ulaşabilme hızımıza da bağlı olacaktır” diye konuştu.

Solvency II’de hedef belli, ama yol belli değil 

Sektörde konuşulan Solvency II’ye yönelik görüşlerini sorduğumuz Zeynep Stefan, Solvency II’nin bir sermaye yönetim stratejisi olduğunu belirterek şunları söyledi: “Buna da kısaca sigorta şirketlerinin “ne olursa olsun kar” ekseninden “sürdürülebilir kar” eksenine çekilmesi diyebiliriz. Sürdürülebilir karın temeli olan etkin sermaye yönetimi ise Solvency II’nin temel hedefi. Bu doğrultuda Avrupalı sigortacılar uzun zamandır çalışıyorlar ve nasıl olması gerektiği konusunda müzakere ediyorlar. Yani hedef belli ancak hedefe ne şekilde gidecekleri henüz belli değil. Solvency II sadece Avrupa Birliği ülkelerinin sigorta şirketleri üzerinde yaptırım gücüne sahip ve birlik üyesi olmayan bir ülkenin bu düzenlemeyi uygulamak için en kadar istekli olacağı henüz bilinmiyor. Çünkü Solvency II ile getirilen sermaye yeterliliği ile birlikte ortak sigorta pazarı oluşturulması ve üye ülkelerin pazarlarını diğer ülkelere açması söz konusu.”

Zeynep Stefan kimdir?

2003 yılında çalışma hayatına Turkcell’de başlayan Zeynep Stefan, 2006 yılında PwC bünyesindeki çalışmaları sayesinde sigortacılık sektörü ile tanıştı. Kariyerine sigortacılık sektöründe devam etmeye karar veren ve 2009 yılında kurum bünyesinde iç kontrol, risk yönetimi ve uyum faaliyetlerinin temelini atmak üzere Generali Sigorta’ya katılan Zeynep Stefan, 2012-2014 yılları arasında Assicurazioni Generali-İtalya’da risk yönetimi ve Solvency II alanında çalışmalarını yürüttü. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde iktisat doktorası eğitimine devam eden, İngilizce ve İtalyanca bilen Zeynep Stefan, 2012 yılından beri www.sigortagundem.com sitesinde ise aylık dönemler itibarıyla sigortacılık sektöründeki gelişmeler hakkında yazılar yazıyor.

https://www.dunya.com/sirketler/sektorun-gelisimi-biz-sigortacilara-bagli-haberi-256949

#ZeynepStefan, #Insurance, #Insurtech, #AboutMe

 1,498 total views

Russian Insurance Market – SWOT Analysis

Uluslararası sigorta şirketlerinin Rusya pazarı için yakın zamanda aldıkları kararlar dikkat çekici. Ülkedeki yatırımlarını, yıllık projeksiyonlarında olmamasına rağmen iyice azaltan gruplar ve yakın zamanda yaşanan politik gelişmelerin ardından gözler bir kez daha Rusya piyasasına çevrildi.

Analistler tarafından 2014 yılının ortalarına kadar çekici, gelişmeye açık ve yatırım yapılması gerekli piyasalardan biri olarak görülen Rusya için akıntı uzun süredir  tersine dönmüş durumdaydı. Ukrayna ile ortaya çıkan savaş riski ve sonrasında uluslararası politik camiadan gelen geniş yaptırımlar ile ekonomik bir kriz yaşayan Rusya’nın, finansal sektörüyle birlikte sigorta sektöründe de daralma devam etmekte. Yatırımlarını şimdilik askıya alan ve nakit akışlarını piyasalardan aldıkları olumsuz geri bildirimler sonrası revize eden şirketler şu anda bekleme ve görme sürecindeler.

Piyasada faaliyet gösteren yabancı sigorta şirketlerinin yanında, yerli şirketler de uluslararası sigorta pazarından reasürans desteği bulma konusunda, yaptırımların etkisiyle yetersiz kalıyorlar. Bu durum devam eden ve sigorta desteğine ihtiyaç duyan faaliyetlerin yürütülememesie neden oluyor ve ekonominin kırılganlığını arttırıyor.

Özellikle reasürans ve sigorta şirketleri arasında yoğun bir işbirliği gerektiren ve Rusya ekonomisini besleyen ana damarlardan olan enerji ve lojistik projelerinde reasürans desteğinin olmaması, gerçekleştirilmek istenen projelerin sigorta desteği olmadan ve yüksek riskler üstlenilerek yapılması veya tamamen askıya alınması anlamına gelmekte.

Sigortacıların Rusya piyasasında içinde bulundukları bekle-gör yaklaşımının diğer bir nedeni ise yaptırımlar ile yükselişe geçen kredi riski. Türkiye piyasasında da kullanımı artan alacak sigortaları ile sigorta şirketlerine transfer edilebilen kredi riski ülkede sürekli bir artışta. Şirketlerin bilançolarını alacaklarından kaynaklanan beklenmedik dalgalanmalara karşı sürdürülebilir bir yapıda tutma fonksiyonu olan bu sigorta, söz konusu alacak Rusya topraklarında ise sigorta şirketleri tarafından sigortalanamaz hale geliyor. Dolayısıyla sadece Rusya piyasasında faaliyet gösteren yerli veya yabancı şirketler değil Rusya ile iş ilişkisi yürüten bütün tüzel kişiler yaptırımlardan olumsuz etkileniyor.

Olumsuz durum sadece özel sektörde faaliyet gösteren şirketleri değil kamu operasyonlarını da etkilemiş durumda. Rusya ekonomisi tek tip hammadde üretimine bağlı olan kırılgan yapısından dolayı, özellikle ekonominin bel kemiği olan enerji piyasasında, arz mekanizmasının aksamaması için Kuzey Kutup bölgesindeki (Arctic Area) enerji operasyonlarını reasürans desteği olmadan devam ettirilmeye çalışılması riskin gerçekleşmesi durumunda ekonominin bu sefer ülke içerisinden kaynaklanan bir baskıyla karşılaşması anlamına gelecek.

Son kötü haberler ise düzenleyici Rusya finans sektörü düzenleyici kurumu Rusya Merkez Bankası (Central Bank of Russia)’dan geldi. Sermaye yeterlilik oranlarında ortaya çıkan ciddi gerilemeler sonrasında, yeterli sermaye transferini gerçekleştiremeyen şirketlerin sigorta ve reasürans faaliyetlerinde kullandıkları lisansları iptal edilmeye başlandı. Bu durumun öne çıkan iki önemli etkisi mevcut. Biri, lisans iptalleri sonrasında ortaya çıkan sektörüdeki konsolidasyon ki bu durum beraberinde riskten gereksiz kaçışı ve ekonomideki genel teminatsızlık oranının artışını getirmekte. Diğer durum ise lisansı iptal edilen şirketlerin müşterilerinin durumu. Lisans iptali, şirket nakit akışında ciddi bir durgunluk ve sonrasında ise mevcut tazminat yükümlülüklerinin karşılanmasında zorluklar anlamına geliyor. İşini kaybetme riski mevcut olan çalışanlar ise ayrı bir sorun.

1992 yılında SSCB’nin dağımasının ardından sigorta sektöründe de ciddi değişimler yaşanmıştı. 2.217 şirketin sigortacılık lisansına sahip olduğu 1995 yılından sonra sermaye yeterliliği ile ilgii kontroller geliştirilmiş ve yetersiz sermayenin yarattığı sistemik risk azaltılmaya çalışılmıştı. Lisans iptalleri sonrasında 2014 yılında 391’e inen sigorta şirketi sayısı, 2015’de 326’ya, 2016’da 251’e ve 2017’de 226’ya düştü.

Şirket sayısının azalması sonrasında ortaya çıkan diğer bir sonuç ise prim üretimindeki dengeli dağılımın bozulması. Rusya piyasasında faaliyet gösteren en büyük beş şirket (Rosgosstrakh – %15,5, SOGAZ – %12,5, Ingosstrakh – %8,2, AlfaStrakhovanie – %7,9, RESO-Garantia – %7,5)  2014 yılında toplam prim üretiminin %47’sini üretirken (ki bu değer bile yüksek) 2017’de prim üretiminin yaklaşık %53’ünü ürettiler. En büyük 10 şirketin üretimi ise 2014 yılındaki %64 değerinden 2017’de %75’e yükseldi.

2017 yıl sonu verilerine göre % 8,3 büyüme kaydeden Rusya sigorta sektörü toplamda 1,28 trilyon Ruble (yaklaşık 18,58 milyar EUR) brüt prim üretimi elde etti. Yaklaşık 18,5 milyar EUR prim üretiminin %12,5’u (yaklaşık 2,3 milyar EUR-158 milyar RUB) sektör lideri Sogaz tarafından gerçekleştirilirken, Sberbank Life Insurance ikinci, Reso-Garantia üçüncü ve VTB Insurance dördüncü sırada yer aldı.

Bu noktada karşımıza yaptırımlardan dolayı artan yoğunlaşma riski çıkıyor. Kredi riskini transfer edebilmek için sadece belli sigortacılarla çalışabilen Rus şirketlerden dolayı bazı şirketlerin portföylerindeki Rusya merkezli risklerinden elde ettikleri gelirler toplam nakit akışlarının %20’sini oluşturur seviyesine gelmiş durumda.

Yaptırımları aşabilmek için Çin ile sigortacılık alanında da işbirliğini arttıran Rus sigorta şirketleri, batılı sigorta ve reasürans şirketlerinden bulamadığı desteği Çinli meslektaşlarından sağlamaya çalışıyorlar.

Rusya piyasasındaki faaliyetlerine sınırlama getiren Avrupalı sigortacıların yüzünü güldüren tek şey ise, Solvency II sermaye yeterliliğinin de altını çizdiği gibi, portföylerinde riskli değerlendirilen Rusya operasyonlarının azalması dolayısıyla ayırmaları gereken karşılık oranlarının da azalması ve yatırıma yönlendirilebilecek finansal kaynakların ortaya çıkması. Birçok uluslararası sigorta grubunun bu sayede oluşan kaynakları sigorta yatırımları açısından çekici bulunan Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Slovenya, Polonya ve Macaristan’ın içerisinde bulunduğu CEE (Central and Eastern Europe – Merkez ve Doğu Avrupa) bölgesine kaydırdığını görüyoruz.

Sigorta bilinci oarak düşük bir algıya sahip olan, penetrasyon oranının %2,5 seviyesinde olduğu ve bireysel sigortalara olan güveni çok düşük olan ülkede sigortacılık, dünya genelinde gerçekleştirilen toplam sigortacılık faaliyetlerinin yaklaşık %1 (2014 yılısonu verilerine göre %0,986)’ini oluşturuyor.

Alfa, Interros ve Lukoil gibi devlet yatırımı olmayan  ancak piyasada tekel özellikleri gösteren kuruluşların sahip oldukları ve kendi faaliyetlerinin sigorta ihtiyaçlarını karşılamak için kurulan şirketlerin (captive acente özelliğinde) de bulunduğu piyasada sermaye denetimlerinin sıklaştırılması ile birlikte yeni lisans iptaleri, birleşme ve satınalma faaliyetlerinin de artması beklenmekte. Hayat branşındaki düşük sigortalılık oranı yatırım grupları açısından halen fırsatlar barındırmakta. Tarım alanında, geniş topraklarının sunduğu fırsatı değerlendirerek verimliliği artırmak isteyen ülkede, tarım sigortaları da devlet desteği ile birlikte artış eğiliminde.

#RussianInsuranceMarket, #SWOTAnalysis, #Penetration, #ZeynepStefan

 1,490 total views,  1 views today

“Risk Management Failures: Man-Made Disasters”

Bu sene dokuzuncusu Frankfurt’ta gerçekleştirilen “Annual Internal Audit&Governance, Risk and Compliance Forum” başarıyla tamamlandı. 22-23 Nisan 2015 tarihinde gerçekleştirilen konferansta finansal kurumlar için önemi her geçen gün artan ve üçlü savunma hattı (three lines of defence) olarak adlandırılan risk yönetimi, uyum ve iç denetim fonksiyonları masaya yatırıldı.

Uluslararası sigortacılık ve bankacılık alanında faaliyet gösteren birçok kurumun temsilcilerinin katıldığı iki günlük yoğun programda yazarımız Zeynep Stefan, birinci gün piyasaya uygulamalarının değerlendirildiği bir panelde moderatörün sorularını cevaplarken, konferansın ikinci günü finansal şirketlerde risk yönetimi faaliyetlerinin zaafiyetlerini ve sonuçlarını değerlendirdiği bir sunum gerçekleştirdi.

“Risk Management Failures: Man-Made Disasters” sunumunda yazarımız; AIG, JP Morgan ve Société Générale gibi örneklerden yola çıkarak risk yönetimi fonksiyonun başarısının finansal şirketlerin mevcudiyeti için önemini analiz etti. Sunum öncesi gerçekleştirdiği araştırmalar ile 1970’li yıllardan günümüze 91 adet risk yönetim zaafiyetinin incelendiği sunuma yazarın kendi sayfasından ulaşılabilmekte.

Read more: http://www.sigortagundem.com/haber/zeynep-stefan-forumu-tamamladi/1040350#ixzz5BsX9YUa8

#RiskManagement, #AnnualInternalAuditRiskandComplianceForum, #KeyNoteSpeech, #ZeynepStefan

 1,506 total views